Mükremin Kızılca

Konya'da Bağcılık Tarihi

Mükremin Kızılca

Bağcılık deyince üzüm bağlarını kastediyoruz.

Konya tarihinde kaydedilen arşiv belgelerinde geçen bağdan da bu anlaşılır. Ancak bağın etrafında da müsmir yani meyveli ağaçların olması tabiidir.

Bağ demek sadece üzüm deği, mevsimine ve iklimine göre yetişen bütün meyvelerin bulunduğu bahçeye dendiği de malumdur.

Konya tarihine baktığımızda şehrin batısından doğusuna her tarafta bağların olduğunu görürüz. Tarihteki Konya’da Meramın bağ ve bahçe bakımından bir ayrıcalığı yoktur. Karatay’la Meram arasında bağcılık bakımından bir fark da yoktur. 

 “Türbe önünde evi Meramda bağı” deyimi tarihi bir deyim değildir. Zira Konya tarihinde en büyük bağlar türbe önündedir. Ancak dağa yaslanması ve Dere çayının Meramdan geçmesi su zenginliği bakımından Merama bir farklılık kazandırmıştır.

Konya tarihinde şimdiki gibi araziler ekenek değildir, dev Konya ovası büyük oranda meradır. Zira halk ya bağcılık yapmakta ya da hayvancılıkla uğraşmaktadır. Büyük arazileri işlemeye ne çift öküzlerinin gücü yeter ve ne de karasabanla sürmekle tükenirdi.

Konya tarihinde Meram ne kadar bağlıksa Topraklık da, Kerim Dede Mahallesi de, Hocacihan mahallesi de, Sille ve civarı da o kadar bağlıktı.

Peki, buralarda bağlar nasıl sulanırdı?

Buraları sulamanın iki yolu vardı.

Birincisi Çarşamba suyu ki Beyşehir’den Akören Bozkır üzerinden Konya ovasına akıyordu ve Meram Dere çayının ulaşamadığı Konya’nın asıl arazisini sulayarak bağ ve bahçeleri mamur hale getiriyordu.

Çarşamba suyu zaman zaman azgınlaşarak yıllarca Konya arazilerinin kullanılamaz hale getirdiği de oluyordu. 

Bir belgede 1645 yılında Çarşamba suyunun bugünkü Karatay’ın en uç mahallesi olan Divanlar ve Zincirliyi nasıl coşarak mağdur ettiği konu ediliyor.

Belgede Sultan İbrahim tarafından Konya Kadısına hitaben şöyle deniyor:

“Karapınar’daki Sultan Selim Camii vakfı köylerinden Divanlar ve Zincirli köyler halkı bana gelerek köylerini Çarşamba suyunu bastığını ve yedi yıldır mahsul alamadıklarını beyan ettiler ve Suğla Voyvodasının hala kendilerinden su parası istediğini ve mağdur ettiğini ifade ettiler.

Şimdi emrimdir ki bu köyler normale dönünceye kadar ve ekip kaldırmaya yeniden başlayıncaya kadar sıkıştırmayacaksınız ve vergi ve aşar talep etmeyeceklesiniz!  Konya Şer’iyye Sicilleri 7/178 (10 Recep 1054 1645)”

 Konyalıların ikinci bağcılık yöntemi ise su yerine çapalama yöntemidir ki yağmurların kıt olduğu dönemlerde bağlar sık sık çapalanarak nemlenmesi sağlanıyor ve fevkalade meyve ve üzüm bağları hayatını sürdürüyordu. Bu sistem Ermenek ve Hadim gibi sarp yamaçlara ve su uğramayan arazilerde ihya edilen bağlarda uygulanırdı.

Yakın zamana kadar sık çapalama yoluyla üzüm bağları Anadolu’nun birçok yerinde hala ayakta duruyordu ancak onlar da kuraklığa ve sanayie yenik düştüler.

Aşağıda dökümü verilen hane, 170 yıl önceki Konya’da bağcılığı ve diğer mal varlıkları bakımından son derece iyi bir örnektir.

Burada 1845 yılında yapılan temettuat sayımlarında Topraklık’ta bulunan Kerim Dede Mahallesinden örnek bir hane veriyorum. 

 “Kerimdede Mahallesi Hane - 87

Mahalle sakinlerinden Hacı Ahmet Efendinin oğlu Mehmet’in emlak ve arazi ve temettuu

Mesleği: Keten helvacı çırağı

Sene-i sabıkada özel vergiden bir senede vermiş olduğu 56 kuruş

Aded-i ağnam rüsumu 2, otkalık ye kışlaklık rüsumu 10 = 12 kuruş

Bağ 1 dönüm, hemşiresiyle müşterek olduğu, yıllık getirisi 1260 / 1844: 145, 1261: 140 = 285 kuruş

Diğer Bağ 1 dönüm, üvey validesinin olduğu, yıllık geliri 1260: 35, 1261: 35 = 70

Diğer Bağ 1 dönüm yıllık geliri 1260: 145, 1261: 145 = 290

Sağman ağnam 15, yıllık geliri 1260: 90, 1261: 80 = 170

Erkek ağnam 13 yıllık geliri 1260: 26, 1261: 26

Arıkovanı 2, yıllık geliri 1260: 10, 1261: 10=20

Kısır kısrak 1, kuzu 13, merkep 1

Bu kişinin bir senede tahminen kazancı 401 kuruş, sanatından kazancı 300 = 701 kuruştur.”

Yazarın Diğer Yazıları