Mükremin Kızılca

Konya Anılarımdan Bir Kesit

Mükremin Kızılca

1993 yılı 20 Mayıs günü

Şu andaki iş merkezlerinin olduğu yerde ilk cep telefonları satılmaya başlanmıştı. Artık çağrı cihazlarının devri bitmek üzereydi.

Bu sırada herkesin kemerinde çağrı cihazı dedikleri bir alet vardı, ben hiç kullanmadım ama arayan kişinin aradığını haber veriyor ancak cevaplama imkânı vermiyordu. Bu ihbarı alan kişi hemen en yakın telefona koşuyor oradan ulaşıyordu karşıya.

Şu anda olmadığı için adını da vereyim: Kon-tel-san adlı bir firmaya çıktım ve cep telefonu almak istediğimi söyledim masanın üzerinde sadece 480 gramlık Nokia Pocket vardı. Başka cep telefonu olmadığını söylediler, ben de almadan çıktım, başka yerlere de sordum, fiyatlarını da araştırdım evet, henüz piyasada başka marka ve telefon yoktu.

Aynı yıl hatta aynı ay içerisinde Demirci iş merkezinde yine bu gün olmayan İmpataş adlı bir firmaya vardım, aynı telefon onlarda da vardı. Fiyatını biraz düşürdüler ve onlardan almaya karar verdim. Ancak ellerinde olmadığı için Ankara’ya sipariş verince ben, yarın geleyim ve 4200 DM olan parasını tedarik edeyim diyerek dükkândan çıktım.

Bir gün sonra İmpataş’a vardım, telefon gelmişti. Arkasına bana ait olan 0520 225 25 88 numarayı kaydettiler. Faturamı kestiler, paralarını nakit olarak verdim ve çıktım. Ben çıkarken arkamdan bayi seslendi ve şöyle dedi: cep telefonuyla Konya’da tanışan ilk 8. kişisiniz, sizi tebrik ederim!

Evet, doğruydu, sokakta giderken, esnaf toplantılarında, komşu buluşmalarında aniden cebinde telefon çalan etrafımda başka kimse yoktu.

Evet, ilk cep telefonu 480 gr olan Nokia Pocket idi. Şimdi artık Nokia da mevta olduğu için adını yazdık.

Devlet garantili 0520’li hattı vardı, araç telefonu hattıydı bu, ama adından da anlaşıldığı gibi cep telefonuydu. Her yerde çekerdi. İlk alanlardan birisi olarak toptan manifaturacılarda kemer kitine takılı olarak geziyordum, bir anda kalabalık bir dükkânın içinden çalmaya başladı. Herkes şaşırmıştı: kimisi kaç metre çekiyor diyor, kimisi evden paralel mi diye soruyordu, anlayacağınız cep telefonundan koca koca tüccarların haberi yoktu, ne havaydı ama!

Aynı yıl Torosların zirvelerinden Altıntaş yaylasına gitmiştik 2500 rakımlı tepede bugünkü tüm operatörlerinkinden daha iyi çekiyordu. Oradan her yerle görüşmüştüm ve sanki cep telefonum olduğunu dostlara duyurmuştum.

Dönüşte Karaman ile Ermenek arasında bulunan 1925 rakımlı Yellibel bugünkü adıyla Karaman oğlu Mehmet Bey geçidinde yaylayan İhsaniye Yörükleri vardı. Onlarla oturup sohbet ettik. Onlar bile bazı şehirliler kadar tepki vermemiş sadece paraleller bu kadar uzakta çekebiliyor mu demişlerdi. Onlara paralel olmadığını 40 bin km çeken bir makine olduğunu anlattıktan sonra orada bulunan bir Yörük anasını Karamandaki oğluyla görüştürdüm.

1995 yılında Ankara/Balgat’taki Nokia merkezine gittim amacım bu telefonun ekranına adımı yazdırmaktı, 50 DM karşılığında ekrana “Mükremin Kızılca” yazdılar. Gelmişken zayıflamaya yüz tutan bataryasının fiyatını da sordum, ellerinde olmadığını Danimarka’dan getirebileceklerini söylediler. Bari fiyatını öğreneyim dedim: 150 Dm cevabını verdiler.

Anladım ki artık bunun da sultanlığı bitmek üzereydi. Piyasaya yeni nesil cep telefonları gelmeye başlamıştı hatta fiyatı da yüz DM civarındaydı. Bu antika esere yatırım yapmanın bir manası olamazdı. (İlgilenenler için 480 gr Nokia telefonu saklıyorum)

Araç/cep telefonu saltanatını beş yıl sürdürebildi, araçların önüne monte edilen dev telefonlar ve ya 480 gramlık cebe sığan sürümü devrini tamamlamıştı.

2000’li yıllara merdiveni dayadığımız sırada telefonlar küçüldükçe küçülüyordu. Gramajı da düştükçe düşüyordu. Reklamlarında da bugün çok komik gelen özellikler sıralanıyordu:

Arayan numarayı gösterir

Arayan numarayı gizler

100 telefon kaydeden hafızası vardır

Renkli ekranı vardır

Antensiz sürgülü kapağı vardır gibi.

Blue tuuth, E-posta, kamera derken internete giriş çağına da yavaş yavaş giriliyordu.

2007 yılında artık 3g dönemi yani dünyanın her yanındaki insanlarla görüntülü görüş yapabilme dönemine girilmişti. Böylece akıllı telefon çağı başlamıştı. Bilgi alış-verişinde cisim nakli hariç sınır yoktu. Bu durum telefon cihazlarının yeniden büyümeye başladığı döneminde başlarıydı.

Yavaş yavaş ekranlar büyümeye başladı çünkü artık telefonlarda dinlemeden de öte izleme çağına girilmişti. Şu günlerde (Ağustos 2021) sokaklarda elinde telefonsuz insan görmek imkânsızdır.

Bu gidişin sonu katlanabilen, dizüstü bilgisayar telefonların ceplerimize gireceği bir dönem olup oraya doğru hızla ilerliyoruz.

Bir de şarj meselesini halletsek iyi olacak, güneş enerjisi mi olur, vücut enerjisi mi olur ne ise, herkesin tek derdi uzun süreli şarj konusunu çözmektir.

Bu kadar hızlı bilgi ve iletişim teknolojisine rağmen, dünyanın gerçekten bir mahalleye dönüştüğü zamanımızda insanlar tek şeyi öğrenemeyecekler ve onun önündeki engelleri kaldıramayacaklar, anlaşıldı:

Barış ve kardeşlik içerisinde sevgiyle ve dostça yaşamak ve torunlarımıza savaşsız, kansız ve vahşetsiz bir dünya bırakmak.

Yazarın Diğer Yazıları