Mükremin Kızılca

Kaşağı işçileri

Mükremin Kızılca

Kaşağı, basit, elle kullanılan bir hayvan tımar aletidir.

Kullanılması için iki eleman ister: Hayvan ve kaşıyıcı yani Kaşağı İşçisi.

Şahsen çocukken bu aleti kullandım. 1960’lı yıllarda boz eşeğimizin ve ineklerimizin sırtlarını zaman zaman kaşıyarak kaşağı kullandım.

Kaşağıyı kullanmak maharet ister, eğer biraz aşırı sürterseniz hayvanların yağrınlarını kaşağının tırnaklarıyla yaralayabilirsiniz. Bu takdirde çitmeyi yemek işten bile değildir.

Kaşağı kaşıma kelimesi kökenlidir.

Türkçede yarayı kaşımak tabiri, eski, geçmiş acıları anarak tazelemek manasına gelir.

 Yüz, hatta bin yıllık yaraları olan bir millet ve medeniyet olarak tarihi acı olayları kaşıma işine son derece dikkat etmemiz gerekir.

Zira bu acılar arasında her kesimden mağdurlar vardır. Bu acıların tarafları olsun, etkileşimde bulunanları olsun kırılmamalarına azami dikkat etmek gerekir. Aksi halde kaşağıyı kullananlar yeni kin ve nefret tohumları ekmiş olurlar.

İslam Ümmetinin de Türk Milletinin de geride kalan büyük acılarımız ve yaralarımız vardır.

Hz Ali ve Hz Muaviye r.a. arasındaki olayları kaşımak en yaygın olanıdır. Bu kaşımalar kaşıyıcının emeline de hizmet etmiyor değil doğrusu. Daha önce olayların anlatımı sırasında “Hz Muaviye Radıyallahü anh” denirken sonraları sadece Hz Muaviye, şimdilerde de sadece Muaviye demeye dilini alıştıranlarımız var, öyle değil mi?

Türkler İslam’la bütünleştikten sonra da ikisi bir arada olarak yaşanan acılarımız vardır.

Karamanoğulları Osmanlı arasındaki olaylar ve sonunda yaşanan büyük sürgünler. Şimdi bunları kaşımaya başlasak, kim haklı, kim haksız diye tartışmalara girişsek inanın tarihtekini aratacak acılar ortaya çıkacaktır.

Osmanlıların yıkılıp cumhuriyetin kurulduğu ilk yıllardaki olayları, haklılık ve haksızlıkları tartışmaya başlamak da acıların artmasından başka bir işe yaramaz ve aramızdaki kutuplaşmayı daha da derinleştireceği kesindir. Çünkü biz henüz tartışma konusunda olgun bir toplu değiliz, bunu kabul edelim. O halde adı geçen devirdeki mazlum ve mağdurların ahu enini sırasındaki sözlerine denk gelince mal bulmuş Mağribi gibi kaleme sarılıp yaraları kaşımayalım!

İnsanları, tarihi şahsiyetleri hatasıyla ve sevabıyla değerlendirmesini bilmeyi öğrenirsek ne güzel olur.

Bunun için herkesi kendi çerçevesinde değerlendirmeli ve kimseye olduğundan fazla değer atfetmemeliyiz.

Bu tür aşırı değerlendirmelerin tek nedeni korkudur. Bu korku elimizdekini kaybetme korkusudur, elimizdeki devletin yeniden yıkılması korkusudur.

Oysa ne kadar yersiz bir korkudur bu değil mi?

Allah aşkına siz hala hanedanlık peşinde koşan birilerinin varlığına mı inanıyorsunuz? Yoksa bu perde arkasına gizlenip, siper alıp masum insanları sindirmek mi istiyorsunuz.

Atalım artık bu korkuyu kafamızdan, bu ülkede cumhuriyetin dışında bir rejim özlemi çeken asla yoktur. Çünkü Raşit Halifeler (R.A) dönemi cumhuriyete en yakın idari dönemdir. Sonrasını ise efendimiz (sav) “Zalim Krallar dönemi” olarak ifade buyurmuştur.

Müslümanların özgürce hareket edemediği 1980 yılı öncesinin sloganları “Tek yol İslam” ve “Yaşasın Şeriat” diyenimiz bile yok şimdi. Zira artık Müslümanların rahatça yapamadığı bir ibadet ve inanç gereği şey yok ortada. 

Bir de şu gerçek vardır:

1990 yılında dünyaya hükmeden iki kutuptan birisi olan komünizm temsilcisi SSCB çökünce tek kutup kalan Amerika ve yardımcıları bütün oklarını İslam’a ve Müslümanlara çevirdiler.

 Müslümanların içinden avladıkları gafillere terör örgütleri kurdurdular ve o gün bugündür dünyada bir İslamo-fobia ihdas etmeyi başardılar.

İşte bu İslamo-fobianın hem içimizdeki hem de dışımızdaki etkisiyle İslam dâilerinin de Müslümanların da takati ve mecali kısmen de olsa sekteye uğradı.

Artık şimdi Kaşağı İşçilerine kulak asma zamanı değildir. Dünyada ve Türkiye’de İslamo-fobia / İslam korkusu sendromunu bertaraf etme zamanıdır.

Yazarın Diğer Yazıları