Mükremin Kızılca

Karaman Aladağ'ı Köyleri 

Mükremin Kızılca

Yıl 1974 Ada köyündeki Kur’an Kursunda vazife ile görevlendirildim. Karaman’a 75 km olan Ada o zamanlar Bucakkışla nahiyesine yani bucağına bağlıydı.

O zamanlar çok fazla kış olur, üç ay Aladağ köylerine ulaşım güçleşirdi. Aralık ayının sonlarına doğruydu. Bucak kışlaya kadar bir minibüsle gittik oradan ötesi yollar kapalıydı. Sizin anlayacağınız Ada, Bayır, Akçaalan ve Kalaba yolcuları ötesine at sırtında gitmek zorundaydılar.

Benim bir katır yükü kitabım vardı, sanki çokmuş gibi gören “ne yapacaksın bu kadar kitabı” derdi. Bucak kışladan ötesini o zaman Ada köyünün muhtarı olan Bakırcı Amca merhumun bana özel getirdiği katır ile gittik. Ayağım devamlı o tarafa çekiyordu çünkü oradan ötede kendi köyüm vardı. Karları tepe tepe, katır önde biz arkada Çukur’dan sonraki Yumru tepeyi aştık.

Buraya ilk gelişimdi, zaten 20 yaşında bir asker adayı idim. Bayır’ı Adayı değil de küçüklükten beri Aladağ kelimesini duyardık. Navağılılarla Aladağlıların eskiden beri bir alış veriş geleneği vardı: biz onlara nar, testi, küp vb getirir onlardan da kuru üzüm, patates vb alırdık.

Ada’nın girişinde sol taraftaki mütevazı bir bina olan kursa yerleştik o akşam, burası şu anda müzmahal olmuş yeni bina diğer tarafta yapılmış durumdadır. Yakın köylerden gelme öğrenciler vardı, 20-30 kadar varlardı, o zaman okullaşma ve yurt hizmetleri olmadığından sadece Kur’an ve Arapça okur ve okunurdu.

Köyde çok sayıda “navağılı” kadın vardı bende navağılı olduğumdan kısa sürede bu gün bile artarak devam eden bir muhabbet bağı oluştu halk ile aramızda. Köse Kerim merhumla yaptığımız kursa teberru amaçlı “Güney Yörükleri” gezimizi anmadan geçemeyeceğim.

Köse Kerim (Kerim Baran) amca katırına bahçesinden biraz elma yükledi beraberce yola çıktık, amacımız kursa teberru kurbanlık toplarken onları da satmaktı. İhsaniye Yörükleri Yelli belin hemen doğu ve güneyinde olurlardı. Dedeli taraflarında ise Anamurlu Yörükler kalırdı. Yelli bele çıktın mı artık Ermenek dağları görünürdü. O anda içim gürp gürp atmaya başladı, evet burası Ermenek topraklarıydı, az ötesi dağdan aşağı seğirdiversen Güneyyurt’a inilirdi. Dedeli’nin karşısında bulunan Alanya Keşefli kaynaklı Göde Veli’nin ve Perişanların obalarından hiç boş dönülmediğini söyledi Kerim amca.

Beri taraflarda elmaları keşe, peynire değiştik katırımız boşalmıştı, sırayla binerek önce Perişanların obasına vardık. Ortalık sakindi, köpek sesi bile yoktu, günlerden perşembeydi. Obanın önüne kadar vardık,.

Kimse yok mu? Diye seslendiğimizde içeriden üç peşli zıbınıyla, alnında kırk parça mangırlı, belinde darabulusuyla yüzleri çileden elleri gibi yarılmış seksenlerinde bir nine çıktı. Kerim amca her yıl geldiğinden adını biliyordu, adıyla hitap ederek kursa yardım topladığımızı söyledi.

“Perişan Garısı”, konuya girmeden sen Adalı Kerim değil misin? Dedi.

Bana da, sen nerelisin guzum? Dedi.

Ben de, Gagara’lıyım (Güneyyurt) dedim.

Kimlerdensin? dedi

Dekelerdenim, dedim.

Hangisinin oğlusun? Dedi

Deke Hüseyin’inin dediğimde,

Kadın azıcık duraksadıktan sonra devam etti.

Bizim babana 20 okka yün borcumuz var, dedi.

Anam anlatmıştı. Babam rahmetli altında boz eşeğiyle üstüne yüklediği incik boncuk türü çerçi eşyasını satmak için her yere gidermiş. Hatta ta Gargaradan kalkıp Türbeyi aldıktan sonra “Güney Yörükleri” ne kadar gelirmiş, eşeğinin yükünü hafifletmek için yünle, patatesle değişirmiş. 1960 yılında aniden vefat ettiğinde çok yerde alacakları kalmış, kanayaklı rahmetli anacığım hangisine vardıysa “biz verdiydik silmemiş” demişler.

Bizden alacaklılara gelince; anam bazılarının malını geri vermiş bazılarının da parasını, beş yetim büyütüyorsun diye siliveren de olmuş bazen. Bizim alacaklarımızdan birisi de bu “Perişan Obasıymış”, anamdan defalarca duymuştum, babamız rahmetli, onlarda 20 okka yün alacağım var, diye tekrarlarmış ve defterinde de bu kayıtlıymış. İşte ömürde bir rastlanacak bu itiraf karşısında “Perişan Garısı” na:

Ver öyleyse nine, dedim.

Kadın: A guzum! “Goca bu gün Alata’ya (Balcılar/Hadim) cumaya gitti” dedi.

O gün perşembeydi, kim bilir belki yürüyerek 2-3 saatlik Alata’ya bir gün önceden gitmiştir.

Ben kendi payıma “bu itirafından dolayı” hakkımı helal ediyorum, zaten onlar şimdi hepsi bir arada.

Yazarın Diğer Yazıları