İslamo - Fobia Nasıl Oluştu?
Mükremin Kızılca
İslam korkusu demek olan bu tabiri bertaraf etmek ve İslam’ı insanlığa olduğu gibi takdim etmek hepimizin görevidir.
İslam’ın altın çağı olan saadet asrı ve dört halifeden sonra, Emevi, Abbasi, Selçuklu ve Osmanlı imparatorlukları başta olmak üzere çok sayıda devlet kuruldu.
Bunlardan Abbasiler zamanında Avrupa daha doğrusu batıyla çok yakın ilişkilere girildi. bu ilişkilerin en başında ilmi ve edebi konular geliyordu ki bu büyük tercüme hareketleri ve ortak bir bilim türünün ortaya çıkmasına sebep olmuştur.
Batı medeniyetinin antik eserlerinin de tercüme edildiği bu altın çağda da İslam korkusu vardı ancak bu korku ilim adamlarında değil kilise adamlarındaydı. Zira İslam’ın ilme, fenne ve her türlü yükselişe uygun hatta amir olduğunu öğrenen kilise adamları Hristiyanlığın ikinci plana atıldığından ve Müslümanların kendilerini geçeceklerinden korkmaya başlamışlardı.
İslam korkusu Osmanlıların Avrupa’ya yönelmeleriyle daha da tırmanışa geçti. Çünkü Osmanlıların amacı Allah’ın kelamını ve son vahyini “ila-yı kelimetullah” idealiyle Avrupa’ya yönelerek fetih hareketlerine giriştiler.
Osmanlılar Asya’ya ve Afrika’ya bakmadılar zira onlara zaten büyük oranda Allah’ın kelamı tebliğ edilmişti. Özellikle Fatih’in İstanbul’u fethettikten sonra doğu romanın yıkılması ve yeniçağın açılması İslam’ın bütün Avrupa’ya tebliği için büyük fırsattı.
Bu zamana kadar bir araya gelemeyen ve birbirleriyle savaşan Avrupa ülkeleri kaybettikten sonra birleşme yollarını aramaya başladırlar. Bunun sebebi de İslam korkusuydu.
Türklerin gerçek birinci dünya savaşını 1463 yılında bütün Avrupa’ya karşı kazanmalarıyla artık Avrupa için Türk demek Müslüman demek, Müslüman demek de Türk demekti.
Osmanlılar bu dünya devleti ve cihanşümul durumlarını 16. yüz yılın somuna kadar koruyabildiler. Bu tarihten sonra gevşeme, gerileme ve isyanlar dönemi başladı. Ayrıca Avrupa’da ise Rönesans denen olağanüstü bir ilerleme kaydedildi.
Osmanlılar bu arada hala uyuyorlar, gazelci divan şairlerinin zevk u sefa şiirleriyle sarhoş oluyorlardı. Bu şiirler öyle ileri gitmişlerdi ki camilerin yerini meyhaneler, zahitlerin yerini ayyaşlar, Kâbe’nin yerini gönül, şerbetin yerini şarap, dervişin yerini kalenderler almıştı. Bu şarap ve kadın meddahı gazelciliğe şeyhülislamlar bile soyunmuştu. Bu gazeller öyle mest ediyordu ki onu eleştirenler cahil addediliyor ve oradaki gayr-i İslami sözcüklere başka manalar yüklenerek işin içinden çıkılıyordu.
Osmanlılar lale devriyle beraber şairleriyle, sanatçılarıyla, vezirleriyle ve padişahlarıyla mestane geziyorlardı. 17. yüz yılın ilk çeyreğinde Osmanlı devletinde neredeyse rüşvetsiz işler halledilmezdi.
Osmanlılar uykudayken Avrupa sanayi ve bilimde bizleri koyup geçmiş hatta devrim yapmışlardı. Sanayilerinde ucuz adam çalıştırmak için Osmanlının yıkılması ve onun raiyyesi halkları sömürge yapmaları gerekiyordu.
Önce Osmanlıların dışındaki toprakları sömürge yaptılar, Britanya, Fransa, Hollanda, İspanya ve Portekiz Amerika’dan Hindistan’a kadar bütün memleketleri sömürgeye dönüştürdüler. Bu da yetmedi Osmanlıların yıkımını da 20. yüz yılın başlarında gerçekleştirdiler ve onun topraklarını da sömürgeleri arasına kattılar.
1945 yılında biten üçüncü (?) dünya savaşından sonra BM kurularak neredeyse bütün ırklara birer devlet kurma imkânı verilince Osmanlılardan ayrılan veya daha önce Avrupalı emperyalist ülkelerin müstemlekesi ülkeler de birer bağımsız devlet oldular. Eski sömürge ülkelerinin idareci sınıfı eski efendilerine bağlı kalsa da Müslüman halkta büyük bir uyanış ve diriliş gözle görülür hale gelmişti. Ancak 1945 yılında BM’yi ve daha sonraki yıllarda NATO denen komünizme karşı askeri birliği kuran ABD dünyanın en büyük sömürge hareketine başlamıştı.
İşte tam bu esnada Avrupa ve Amerika sömürge ülkelerden Müslüman göçmenlerle ve işçilerle doldu ve büyük bir İslami tebliğ hareketi başladı. İstatistiklere göre 2030 yılında en fazla müntesibi bulunan din İslam olacaktı. Avrupa’da ve Amerika’da gençler büyük bir manevi boşluk yaşıyor ve kiliseden uzaklaşıyorlardı. Boşalan kiliseler Müslümanlarca satın alınıyor ve yerli ve göçmen Müslümanlarca dolduruluyorlardı.
Büyük bir korkuya kapılan dünya güçleri bir plan yaptılar. İslamo-fobia yani İslam korkusunu had safhaya çıkararak gençleri İslam’dan uzaklaştırmak ve İslami yükselişin önünü kesmek istiyorlardı.
Bunun için 2001’de ABD’de ikiz kule saldırısı proje ve senaryosunu uygulamaya koydular ve İslam’la terör kelimesini beraber kullanmaya başladılar.
Bu tarih ayrıca İslam korkusunun en yüksek dereceye çıktığı, sözde İslami terör nedeniyle Ortadoğu ve Asya’daki İslam ülkelerinin saldırı ve işgal nedeni yapıldığı tarihin başlangıcıdır.
Şimdi (Kasım 2021) ABD ve onun eski düşmanı Rusya aynı amaç için Ortadoğu’daki İslam ülkelerine çökmüş durumdadır.
Müslümanların hem kendilerindeki hem de dış dünyadaki İslam korkusunu yenmek ve yeniden eski “en üstün” durumlarına gelmek için önce beraberliği sağlamaları lazımdır.