İslam'da Eşitlik İlkesi
Mükremin Kızılca
İslam devleti Hz Ömer zamanında Ortadoğu’yu baştanbaşa ele geçirmiş Bizans Kayseri’den öteye atılmış, İran fethedilip Kisra sarayı Müslümanların eline geçmişti.
Bu senede Âl-i hufneden Cebele bin Eyhem Müslüman olup hazreti Ömer’e geldi ve cümle Müslümanlar karşıladılar.
Son derece ihtişam ve debdebeli giysilerle ve taç ve hilatle Arafat’ta Müslümanlarla hacca katıldı. Görkemli elbise ve şaşaalı kalabalık arasında Hz Ömer’le vakfeye çıkmıştı.
Kalabalık arasında bir adam farkında olmadan yerlerde sürünen kaftanının ucuna bastı. Cebele çok sinirlenip yüzüne bir tokat vurarak burnunu kırdı.
Adam hazreti Ömer’e şikâyet eyledi.
Hazreti Ömer Cebele’ye dedi ki: nefsini kır, adamla helalleş ve özür dile. Aksi halde emrederim o da seni tokatlar.
Cebele şöyle dedi: o bir fakîr adamdır ben ise imaret sâhibi bir şanlı kralım, emirim, benimle o bir midir?
Hazreti Ömer şöyle cevap verdi: İslam’da berabersiniz, İslam’da kral ve en yoksul Müslüman aynıdır
Cebele buna cevabında: bu gece bana mehil ver düşüneyim, dedi ve gayret-i cahiliye belasıyla baş edemeyip o gece göçüp Şam’a vardı oradan da İstanbul’a kaştı. Kendi ile kavminden beş yüz adam beraber İslam’dan çıkıp Hristiyan oldular.
Cebele adlı bu kralın Bizans’ta önemli mevkilere geldiğini sonradan ziyaret eden tanıdıkları uzun uzun anlattılar ve “keşke Ömer’e uyup sözünü dinleyip bir tokat yeseydim de İslam’dan çıkmasaydım” dediğini naklettiler.
Ünlü Şair Hassan’a hediyeler gönderdiği ve Hassan’ın “Şerefli kişiler bir tokat yememek için din değiştirdiler” sözleriyle başlayan bir şiir yazmıştır.
Bu en yüksek perdeden uygulamadan sonra İslamiyet’in dünyaya tam eşitliği getiren bir medeniyet armağan ettiği apaçık ortaya çıkmıştır.
Kralla normal vatandaş, padişahla halk, vali ile yurttaş, devlet başkanıyla işçi aynı seviyede eşittir. Camilerimizde en önde dizleri yamalı bir Müslüman da durabilir bir cumhurbaşkanı da.
Ancak bu tam eşitliği kadınlara da teşmil etmek için boşuna yorulmayalım ve Allah’ın ayetlerini sağa sola bükmeye de yeltenmeyelim. zira kadınlar biyolojik ve fiziki olarak erkeklere göre daha zayıftır.
Bu durum halen bütün dünyada kadınların tuttuğu işler bakımından da gözler önündedir. Mesela savaşmak, madencilik ve taş işleri, beton harç ve inşaat işleri tamamen erkekler tarafından yapılmakta ve kadınlar bu sektörlerden hem uzak durmaktalar hem de uzak tutulmaktadırlar.
Kadınlarımız analarımızdır, onlar en zor işi aslında bizleri doğururken göğüslemektedirler, kadınlarımızı aşırı yoğun işlerden uzak tutmak biz erkeklerin vazifesidir.
Kadınların erkeklerle eşit olamayacağı yaratanımız tarafından açık ve net olarak şöyle izah edilmektedir:
“Erkekler; kadınları gözetip kollayıcıdırlar. Şundan ki, Allah, insanların bazılarını bazılarından üstün kılmıştır ve erkekler mallarından bol bol harcamışlardır. İyi ve temiz kadınlar saygılıdırlar; Allah'ın kendilerini koruduğu gibi, gizliliği gereken şeyi korurlar. Sadakatsizlik ve iffetsizliklerinden korktuğunuz kadınlara önce öğüt verin, sonra onları yataklarında yalnız bırakın ve nihayet onları evden çıkarın / bulundukları yerden başka yere gönderin! Bunun üzerine size saygılı davranırlarsa artık onlar aleyhine başka bir yol aramayın. Allah çok yücedir, sınırsızca büyüktür.” (Nisa 34)
Müslüman kadınların en önemli vazifesi dünyayı yöneten evlat yetiştirmektir. İsterlerse bütün işlerde de çalışmaları serbesttir. Ancak hanımlarımızın duygusal bakımdan ve fiziki güç bakımından erkeklerden zayıf oldukları bütün dünyaca da kabul edilen bir gerçektir.
Bunun aksini kanıtlarcasına işlere mahkûm ederek onların, o cennetin ayakları altına serildiği analarımızın ezilmelerine asla İslam da Müslümanlar da razı olamazlar.