Mükremin Kızılca

Hz İbrahim - Şamas - Nannar 

Mükremin Kızılca

Sümer medeniyeti günümüz medeniyetine göre son derece ilkel bir medeniyettir.

Bu ilkelliklerini iki halleri gösterir: cansız şeylere, puta tapmaları ve kralları putlaştırmaları. Sümer medeniyeti halkında tam bir korku hali hakimdir. 

Mezopotamya denilen Dicle ve Fırat nehirleri arasında ve kenarlarında kurdukları şehirlerde kral devletler, halkı korkutmak, onları kendilerine kayıtsız şartsız itaat ettirmek 
 için tanrılar uydurmuşlardır. 

Mezopotamya tanrıları genelde güneş ay ve yıldızlar etrafında kümelenmiştir. 

Dicle ve Fırat civarında oluşan Sümer medeniyeti şehirleri ve kralları devamlı birbirleri ile savaş halinde olduklarından cahil halkı kendilerine bağlamak ve bağımlı asker haline getirmek için kendilerini de tanrılaştırmışlardır. 

Burada dikkati çeken diğer bir unsur da mesela güneşi / şamas / şems adıyla güneş tanrısı diye daha büyük bir yere koyarken kendilerini onların yeryüzündeki yardımcıları tanrılar ve tanrıçalar olarak öne sürmektedirler. 

Genelde o gün için insanların yukarılarda gördüğü güneşe, aya ve yıldızlara taptığı görülmektedir.

Sümerlerin batmasına yakın, tevhit ve tek tanrı inancıyla kendilerine gelen peygamberlerin öğretilerini terk ederek elleriyle yaptıkları ya da krallarınca korkutuldukları model tanrılara tapınmaya başlamaları Hz İbrahim’i devreye sokan bir olaydır. 

Kur'an-ı Kerim'in Yusuf suresinde geçtiği gibi güneş, ay ve yıldızlar tapılacak değil insanların hizmetinde, insanların önünde saygıyla eğilecek Allah'ın yarattığı basit varlıklar olduğu vurgulanmıştır. 

“Hani Yûsuf, babasına “Babacığım! Gerçekten ben (rüyada) on bir yıldız, güneşi ve ayı gördüm. Gördüm ki onlar bana boyun eğiyorlardı” demişti.” (Yusuf 4)

 Hz İbrahim ise Mezopotamya’yı terk etmeden önce bura halkının güneşe, aya ve yıldızlara tapınmalarını bir kez daha gözlemliyor ve aklıyla gerçeğe ulaşıyor. 

İşte Sümerlerin yıldıza, aya ve güneşe tapmalarını İbrahim aleyhisselamın protesto edişini anlatan ayetler:

“Üzerine gece karanlığı basınca, bir yıldız gördü. “İşte Rabbim!” dedi. Yıldız batınca da, “Ben öyle batanları sevmem” dedi.

“Ay’ı doğarken görünce de, “İşte Rabbim!” dedi. Ay da batınca, “Andolsun ki, Rabbim bana doğru yolu göstermezse, mutlaka ben de sapıklardan olurum” dedi.”

“Güneşi doğarken görünce de, “İşte benim Rabbim! Bu daha büyük” dedi. O da batınca (kavmine dönüp), “Ey kavmim! Ben sizin Allah’a ortak koştuğunuz şeylerden uzağım” dedi.” 

““Ben, hakka yönelen birisi olarak yüzümü, gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Ben, Allah’a ortak koşanlardan değilim.”” (Enam 76-79)

Sümer medeniyeti mensupları ve bu medeniyeti kuran insanlar güneşin ve ayın yeryüzünde temsilini iki bereket kaynağı olarak Dicle ve Fırat'ı görüyorlar. Fırat’a şamas / şems güneş, Dicle’ye de Nannar adlı tanrıyı temsilen tapınıyorlardı.

Oysa uygar ve modern insan kendisi gibi doğup büyüyen, yiyip içen ve sonra ölen hiçbir canlı ve cansıza tapınamaz. Tapınıyorsa ilkellikten çıkamamış demektir. 

İşte İbrahim peygamberin bir put imalatçısı olan babasının putlarını mabedinde tamamen kırarak yukarıdaki gerçeğe ulaşması her modern insanın yapabileceği ve onaylayacağı bir davranıştır. 

Kur'an-ı Kerim, evreni yaratan, donatan ve insan gibi mükemmel bir varlıkla süsleyen yaratıcıyı Ayetel Kürsi ve İhlas suresinde şöyle tarif eder.

“Allah, O’ndan başka tanrı yoktur; diridir, her şeyin varlığı O’na bağlı ve dayalıdır. Ne uykusu gelir ne de uyur. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O’nundur. O’nun izni olmadıkça katında hiçbir kimse şefaat edemez. Onların önlerinde ve arkalarında olanları O bilir. O’nun ilminden hiçbir şeyi -dilediği müstesna- kimse bilgisi içine sığdıramaz. O’nun kürsüsü gökleri ve yeri içine almıştır. Onları korumak kendisine zor gelmez. O yücedir, mutlak büyüktür.” (Bakara 255) 

1- De ki; O Allah bir tektir.
2- Allah eksiksiz, sameddir (Bütün varlıklar O'na muhtaç, fakat O, hiç bir şeye muhtaç değildir).
3- Doğurmadı ve doğurulmadı
4- O'na bir denk de, eş de, benzer de olmadı. (İhlas Suresi)

Yazarın Diğer Yazıları