
Hükümetin Önünden Geçmek
Mükremin Kızılca
Bundan 60 – 70 yıl önce hükümet konağının önünden geçmek bir marifet sayılıyordu.
Halk arasında yer eden “Hükümetin önünden geçtim” sözü sahibinin büyük bir başarıya imza attığının ifadesiydi.
Nedense uzun yıllar atanmışlarla seçilmişler hakkında halk nezdinde bir algı oluşmuştur. Bu algı atanmışları soğuk, seçilmişleri sıcak bulmaktır.
Halk seçtiği kişilere her zaman ulaşabilir ve her zaman görüşebilir. Bunu kavrayan ve uygulayan başkanlar uzun süre hizmet etmeye hak kazanır ve seçimleri almaya devam eder.
Ancak belediyeler de hükümet konağı ciddiyetine bürünürse halkın desteği çekilir.
Mesela bir belediye su faturasını ödememiş olan abonesine, birkaç ay geçmeden; “faturanızı bir hafta içinde ödemediğiniz takdirde hukuki işleme başvurulacaktır” diye yazı gönderiyorsa işte o belediye artık halktan kopmuş hükümet konağı statüsüne girmiş demektir.
Zira vatandaş belediyenin önünden geçmeye korkacaktır.
Hükümetin önünden geçmek nasıl zorlaştı ve nasıl kolaylaştı?
18. yüz yıldan itibaren Anadolu paşalara dağıtılmıştı, onlar da emekli olan bütün askerlere bir köy, kasaba, nahiye ve ya kaza vermişler: al burası senin işlet devret, gerektiğinde devlete askeri topla, vergiyi topla harcamalarından fazlasını merkez hazineye gönder, demişlerdi. Bir nahiyeye bir atlı sipahi atanıyor oranın her şeyinden o sorumlu oluyordu: 20 bin akçe vergi getirebilen büyüklükteki arazisi olan yerlere tımar deniyor işletene de tımarlı sipahi deniyordu.
İşte Anadolu’daki küçük tarım işletmeleri böyle yürüyordu. Tarlalar devletin yani miri arazi kapsamında olduğundan halk kiracı gibi ekip kaldırıyor ve vergilerini ve öşürlerini eksiksiz veriyordu. Buna rağmen tımarlı sipahiler halka vergi ve öşürleri saklıyorsunuz, diye zaman zaman haddi aşan zulümlerde ve kıyımlarda bulunuyorlardı.
Haberleşme eksikliğinden ve devletin büyük ve hantal yapısından dolayı tımarcılar büyük yolsuzluklara, zulümlere imza atıyorlar ve padişahtan ferman gelinceye kadar işi götürüyorlardı.
Yani tam bir asker devlet olmuştuk. Zaten asker millet değil miydik?
Son 200 yıllık devrede kendi kendimize çok şey yaptık: katliamlar, sürgünler, zulümler, çevirmeler, idamlar, fişlemeler, dişlemeler, taşlamalar, haşlamalar ve birini bitirip yeniden baştan başlamalar sürdü gitti.
Halk ile devlet arasına perdeler girdi, kaleler inşa edildi, duvarlar örüldü. Halk devlete, devlet halka küstü. Hükümetin her kazada, nahiyede ve vilayette kurduğu konakların önünden geçmek bile bir cesaret ister hale geldi.
İşte bu yüzden hükümet konağının önünden geçip te başına bir şey gelmeyenler hararetle arkadaşlarına: “Hükümetin Önünden Geçtim” diyordu.
Ve 1997’de yapılan son 28 Şubat darbesinin etkileri silindikten sonra jandarmalar ellerini halkın üzerinden çekerek sadece tokalaşmak ve merhabalaşmak için uzatır oldular. Denetlemek, muhakeme etmek ve yargılamak için değil, asayişi sağlamak için aramızda dolaşmaya başladılar. Allah eksikliklerini göstermesin.
Belediyelerin bir özelliği de yapılan eleştirilere kulak asmasıdır. Hele bu eleştiriler yapıcı ve çevreye duyarlılık ilkelerine bağlıysa bir ses ve cevap verilmelidir.
Çok gezen bir kardeşiniz olarak her şehrin büyük veya küçük civarındaki hava alınabilecek yerler, burunlar, cepler ve seyir alanlarının hafta sonları ve geç saatlerde genellikle bira içen vatandaşların istilasına uğradığını gözlemlerim. Kimsenin özel hayatına karışamayız ama bira şişelerini içtikleri yerde bırakmaları ve kırarak çevreyi kirletmeleri haksızlıktır.
Şehrimizin nefes alma yerleri olan ormanlarımızda ve mesire alanlarında ailecek yiyip içen vatandaşlarımızın kalkarken poşetler dolusu çöpü taze fidanların altında, bir daha gelmeyecekmişçesine bırakıp gitmelerine ne demeli?
2020 Ağustos ayında bir büyükşehirde bulunan gölet ve ormanında periyodik gezintimiz sırasında gerek ormanın gerekse göletin etrafının hatta ulaşım yollarının kenarlarının öbek öbek çöp yığınlarıyla dolu olduğunu hatta bira kapaklarından bir tepecik oluştuğunu resimlerle sosyal medyada paylaştığımda bazı arkadaşlar belediyenin görevi buraları temizlemek değildir, diyerek güya savunmaya geçtiler.
Oysa oraların temizlenmesi tamamen belediyelerin işidir. Bu noksanı savunmak onları destek değil köstek manasına gelir.