
Güneş çamurla sıvanmaz!
Mükremin Kızılca
İslam’ı ilk kabul etmesi gerekenler Hristiyan ve Yahudilerdir.
İslam öğretisinin bütün peygamberlere olduğu gibi ülülazm gurubundan Hz İsa ve Hz Musa’ya imanı olmazsa olmaz bir iman şartı kabul etmesi ehl-i kitabı yani Hristiyan ve Yahudi milletlerini tam bir çıkmaza sokmuştur.
Zira Müslümanlar daima bir adım öndedir. Çünkü Müslümanlar zaten Hz İsa’ya da Hz Musa’ya da inanmaktadırlar. Oysa onlar son peygambere inanmamakla daima bir eksiktirler. Bu durumda Allaha nasıl hesap vereceklerdir?
Yahudiler Hz Musa’ya saygı duyuyorlar Müslümanların da ona saygı duyduklarını görüyorlardı. Kur’an’da da Hz. Musa’ya tazimle söz edilmesi onları kibre sevk ediyordu. Böylece daha önce Hristiyanlara karşı dinde öncelik bakımından üstünlük tasladıkları gibi Müslümanlara da aynı şekilde üstünlük taslıyorlardı.
Ellerinde bulunan bilgi kırıntısıyla Müslümanlara karşı kibirleniyorlardı. Cahiliyet döneminde Araplara da aynı gerekçelerle üstünlük iddiasında bulunurlardı.
Tükenmez bir tartışmaya sahipler, bitmez bir inada maliklerdi. Hakka karşı cüretkârdılar, Müslümanların İbranice Tevrat’a vakıf olmadıklarını bildiklerinden sürekli tahrif ve tağyirde bulunuyor kafalarına göre Tevrat ayetlerini değiştiriyorlardı. Ve nefislerinin istediği gibi bilgisizliklerinden dolayı toplanmıyorlar ve sonuçlarını da önemsemiyorlardı.
Peygamberimize a.s. sorular sorarlar, ilahi vahilerle cevaplarını alınca da tartışmayı uzatırlardı.
Sözlerinde durmazlar, doğru laf etmezlerdi. Hiçbir Müslüman onların söz ve işlerine güvenmezdi. Sonra zulümlerini iyice açığa vurdular, onların civarında güven yoktu.
Şurası kesin bir noktadır ki Allah’ın bütün kitaplarına ve bu kitapları getiren tüm peygamberlere inanmayanın imanı makbul değildir. Bu nedenle cenab-ı hak peygamberler ve kitaplar arasında ayırım yapanlara ve birazına inanıp birazına inanmayanlara sıfırda olduklarını şu ayetiyle beyandan bulunuyor.
“De ki: “Ey Kitap ehli! Tevrat’ı, İncil’i ve Rabbinizden size indirileni (Kur’an’ı) uygulamadıkça hiçbir şey üzere değilsiniz.”
Andolsun ki sana Rabbinden indirilen bu Kur’an, onlardan çoğunun taşkınlık ve küfrünü artıracaktır. Öyle ise o kâfirler toplumu için üzülme.” (Maide 68)
Medineli Yahudiler ve Peygamberimiz!
Yüce peygamberimiz, âlemlere rahmet olmasının gereği olarak Medine’ye ayak basar basma “Medine Sözleşmesi” adıyla bir beraber yaşama düzeni kurmuştu. Çünkü Medine’nin yerlileri arasında Müşrik Araplar kadar Yahudi kabileler de vardı.
Ancak ileriki safhada Yahudiler bu sözleşmeden birer birer tezikmeye başladılar. Düşmanlıklarını alenen ilan ederek savaşlarda müşrik ve münafık safında yer aldılar.
“Yahudilerin Müslümanlar için en büyük düşman” olduğu ayetlerde geçmektedir. Ne var ki Müslümanların Yahudilere düşmanlığı gibi bir şey asla söz konusu edilmemiştir. Zira İslam’ın temeli barıştır savaş değil, dostluktur düşmanlık değil, yakınlaşmadır uzaklaşma değil.
Yahudilerin Müslümanlara ilk günden beri neden düşman oldukları sadece kıskançlıktandır. Bir ırk dini olan ve 21. Yüz yılda dünyadaki nüfusları sadece 20 milyon civarında olan Yahudiler İslam’a ve Müslümanlara olan düşmanlıklarının ana nedeni yasa - şeriat sahibi bir dinle geldiklerindendir. Bilindiği gibi Hristiyanlık bir şeriat getirmemiş Hz İsa a.s. “ben Tevrat’ı tamamlamak için geldim” buyurarak Tevrat’tan vaaz etmiş ve yeni bir şeriat getirmemiştir. Buna rağmen onu bile öldürmeye kalkışan Yahudiler en son ve en mükemmel şeriatı getiren İslam’a karşı kin doludurlar.
Kur’an ve Tevrat’taki şeriat hükümleri %70 aynıdır ve zaten aynı Allah tarafından ve aynı peygamberler zincirinden birisine ve en sonuncusuna tebliği için gönderilmiştir.
Mesela sünnet olmak Yahudilerde de ısrarla uygulanan bir emirdir. Domuz eti onlarda da kesinlikle haramdır.
Son peygamber (sav) e, “işte beklenen peygamber” diyecekleri yerde kendi ırklarından olmadığı gerekçesiyle Allah’ın rahmetine sırtlarını dönmüşler hatta en ağır şekilde düşman olmuşlardır. Bu yazıda ayetler ışığında bu olayı Medine ortamında ele alıyoruz.
Peygamberin a.s. kendisine Medine’de azınlık ve komşu olan Yahudilerle olan ilişkileri Kureyşle olan ilişkisinden daha kolay değildi. Hayırlı bir komşu değillerdi, onların küfrü şiddetli, hileleri de daha beterdi. Medineli Münafıklara da bitişik yaşıyorlar onları münafıklığa teşvik ediyorlardı. Aralarında cahiliyet devrinden kalma derin ilişkiler vardı bu da onları şirret bakımından azdırıyordu. Üstelik bunlar Tevrat okuyan ve ya âlimlerinin kendilerine Tevrat okuduğu kişilerdi.