
Ehli kitaba Tebliğ Aşamaları
Mükremin Kızılca
Kur’an-ı kerimin Fatiha’dan sonraki dört büyük suresi ehl-i kitap denilen Yahudi ve Hristiyanlarla alakalı yüzlerce ayet verir bizlere.
Bu sureleri baştan sona okuduğumuzda bu iki eski din –daha doğrusu İslam’dan önceki geçerli dinler- ve mensupları hakkında her şeyi öğrenebiliriz.
Kur’an-ı kerim fasıl ve baplara ayrılmış, bir konuyu bitirmeden diğerine geçmeyen tarzda bir kitap değildir. Çünkü o 23 yılda ihtiyaca göre nazil olan ayetlerden ve surelerden oluşmaktadır. Bu nedenle de konular yer ve zamana göre serpilmiş haldedir.
İşte bu dört büyük surede de bu şekildedir ancak kısmen de olsa bu surelerde ehl-i kitaba aşamalı bir hitap ve anlatım tarzı hâkimdir.
Bakara suresinde Yahudi ve Hristiyanlardan haber şeklinde ve onların durumları anlatılır. Mesela şu ayette olduğu gibi:
“Yahudiler, “Hıristiyanlar bir temel üzerinde değiller” dediler. Hıristiyanlar da, “Yahudiler bir temel üzerinde değiller” dediler. Oysa hepsi Kitab’ı okuyorlar. (Kitab'ı) bilmeyenler de tıpkı bunların söyledikleri gibi demişti. Artık onların aralarında uyuşamadıkları davada, kıyamet gününde hükmü Allah verecektir.” (Bakara 113)
Al-i İmran suresinde onlara daha yakınlaşmış bir ahenkle İslam’a davet edilir. Mesela şu ayetteki gibi:
“De ki: “Ey kitap ehli! Bizimle sizin aranızda ortak bir söze gelin: Yalnız Allah’a ibadet edelim. O’na hiçbir şeyi ortak koşmayalım. Allah’ı bırakıp da kimimiz kimimizi ilâh edinmesin.” Eğer onlar yine yüz çevirirlerse, deyin ki: “Şahit olun, biz Müslümanlarız.” (Al-i İmran 64)
Nisa suresinde İslam’a davet edilirken ufak ufak azarlamalara rastlanır ve son peygambere ve ona nazil olan kitaba da inanmaları istenir. Şu ayet buna iyi bir misaldir:
“Ey Kitab ehli! Dininizde sınırları aşmayın ve Allah hakkında ancak hakkı söyleyin. Meryem oğlu İsa Mesih, ancak Allah’ın peygamberi, Meryem’e ulaştırdığı (emriyle onda var ettiği) kelimesi ve kendisinden bir ruhtur. Öyleyse Allah’a ve peygamberlerine iman edin, “(Allah) üçtür” demeyin. Kendi iyiliğiniz için buna son verin. Allah, ancak bir tek ilâhtır. O, çocuk sahibi olmaktan uzaktır. Göklerdeki her şey, yerdeki her şey O’nundur. Vekil olarak Allah yeter.” (Nisa 171)
Maide suresinde ise ehl-i kitaba çok sert mesajlar verilir ve artık İslam’dan başka seçenekleri olmadığı defalarca vurgulanır. Mesela alttaki ayette olduğu gibi:
“Andolsun, “Allah, üçün üçüncüsüdür” diyenler kâfir oldu. Hâlbuki bir tek ilâhtan başka hiçbir ilâh yoktur. Eğer dediklerinden vazgeçmezlerse, andolsun onlardan inkâr edenlere elbette, elem dolu bir azap dokunacaktır.” (Maide 73)
Bu dört büyük Medeni surede ayrıca Müslümanların Yahudi ve Hristiyanlarla nasıl ilişki kuracakları anlatılır.
Kur’an-ı kerimin diğer surelerinde ehl-i kitaba hiç temas edilmiyor değildir, yer yer çoğu surede onlar hakkında hikâye ve anlatımlar da vardır.
Kur’an-ı kerim ayetlerinde Yahudilerin Hristiyanlara göre daha kaba, insafsız ve Müslümanlara düşman oldukları ifadesi vardır.
Her halükarda ayetlerde bizlere onlarla mukaddesatımıza saldırılmadıkça iyi geçinme yollarının aranması tavsiye edilir. Buna rağmen onlara sırlarımızın verilmemesi ve onlardan sırdaş dost tutulmaması emri vardır.
Mekke döneminde nazil olan surelerde Ehl-i kitap hakkında çok az ayete rastlanırken Medine döneminde nazil olan surelerde bol bol onlardan bahis vardır. Bunun nedeni de Mekke’de müşriklerin ağırlıklı nüfusa sahip olmaları, Medine’de de Yahudi ve Hristiyan nüfusunu fazlalığıdır.
Bir nedeni de: tebliğin ince bir mantığıdır ki önce iman esaslarını öğretir sonra da ibadet ve sosyal yaklaşımları talim eder.
İşte Mekke’de önce iman esasları tebliğ edildikten sonra Medine’de artık daha üst koldan toplumlara erişim ve tebliğin emareleri başlar.