Mükremin Kızılca

DÜNYADA ÇIKARDAN BAŞKASI YALAN

Mükremin Kızılca

Devletlerin üzerine oturduğu bir sehpa vardır:

1- Adalet 2- İstişare 3- Ehliyet

Adalet; zulmün zıddı olup her şeye ve herkese hak ettiğini vermektir.

İstişare: kararları bir Şura Heyetine danışarak ve aralarında istişare ederek almaktır.

Ehliyet; makamları, mansıpları ve bütün vazifeleri layık olanlara tevdi etmektir.

Adalet haksızlığın, istişare diktanın, ehliyet de yetersizliğin tersidir.

Bu üçayaktan birisi koparsa devlet topallamaya başlar. İkisi koparsa tökezlemeye başlar. Üçü de koparsa yıkılır.

Devletin bu üçayağını ayakta tutacak olanlar da neticede bir insandır. Bu insanlar hükmü mahkûmun suçuna göre değil de başka şeyleri esas alarak yargılarlarsa adalet ortadan kalkar.

Devlet başkanları icraatını danışma kurullarına arz etmeden ve görüş almadan yaparsa yanlış yapma ihtimali yükselir.

Devlet dairelerini ihraz eden makam sahipleri liyakat ve ehliyet sahibi değil de bir şefaatçinin işareti ile oraya yerleşilirlerse ehliyet ayağı kırılır ve rüşvetle iş görme başlar.

Selam Verdim Rüşvet Değildir Diye Almadılar

1534’te Bağdat’ı fetheden Kanuni Sultan Süleyman kendisine methiyeler düzen Fuzuliye Vakıflardan günlük dokuz akçe maaş bağlanmasını emreden bir berat verir. Fakat Fuzuli Vakıflar İdaresinden bir türlü bu maaşı alamaz. Çaldığı bütün kapılar kendisine soğuktur ve selamını almazlar. Bunun üzerine Fuzuli Bir “Şikâyetname” yazıp vaktin maliyesine bakan Nişancı Celal zade Mustafa Çelebi’ye gönderir.

Bu şikâyetnamede ünlü cümlesi: Selam verdim rüşvet değildir diye almadılar da yer alır.

Bu olaydan tam yüz yirmi yıl sonra 17. Yüz yıl ortalarında Osmanlı Saraylarını rüşvet almış götürmüş, rüşvetsiz hiçbir şey yapılamaz olmuştur. Bu durumu büyük tarihçi Ahmet bin Hemdem şöyle anlatır:

“Osman Gazi asrından beri devlet eteğine namahrem eli dokunmayıp törede bir değişiklik olmamış idi ve Mehmet Paşa öldükten sonra sadrazam olanlar da onun eserine uyup yoldan çıkmadılar. Lakin bazı kimseler padişaha müsahip olup bazı uygunsuz işleri iyi gösterip yaptırmaya başladılar. Bu işlerin başında rüşvet dedikleri haram mal Âli Osman’dan hiç birinin eşiğinden içeri girmemişti. Bu zamana kadar herkesin nefret ettiği bu haram mal Şemsi Paşa dedikleri hanedan düşmanı rüşvetin adını hedâyâ tabiriyle saadetlü padişaha kabul ettirip hemen o günden beri makam ve mevkilerin durumu bozulup haram ve helal birkaç akçe rüşvet ile yüce makamlar sefillerin elinde zelil olup alınıp satılmağa başladı.” (Süheyli sh. 135/b 270)

18. yüz yıl başında Lale Devriyle iyice laçkalaşan devlet yönetimi 19. Yüz yılda yapılan Tanzimat ve Islahat gibi hamlelerle biraz geciktirilse de borç ve faiz batağıyla büyük bir düşüşe sürüklendi.

Osmanlı Devlet-i Aliyesinde bu üçayak bir bir kırılmaya başlayınca Sultan 2. Abdülhamit ve benzeri padişahların bütün çabalarına rağmen 20. Yüz yılın başında tarihe karışmıştır.

Başta uluslararası dostluklar, arkadaşlıklar olmak üzere birbiriyle sarmaş dolaş olanların yürüyüşleri çıkarları bitene kadardır.

Ortadoğu’yu işgal eden Amerika ve Rusya sadece çıkarları için oradadır. Sağlık, yoksulluk dertlerine çare bulmadıkları işgal ettikleri ülkelerde sadece yeraltı ve yerüstü kaynaklarına odaklanmışlardır.

Yazının başlığını bir kaide kabul edersek bu kaidenin istisnası tektir: İslam Gerçeği ve onu hayatlarına tam uygulayan Müslümanlar.

Sevgi ve saygı ile kalın!

Yazarın Diğer Yazıları