
Dinle Partiyi Eşitlemek
Mükremin Kızılca
İslamiyet Kur’an ve Sünnet gibi iki ana kaynağa dayalı, insanların iki cihanını tanzim eden ilahi, evrensel bir sistemdir.
İcma ve kıyas, ümmete bu iki kaynağı anlayacakları dilden anlatan iki tali delildir ki sonuçta aralarında çok cüzi ameli fark olan dört mezhep meydana gelmiştir.
Bir Müslüman kendisi müçtehit değilse mutlaka bir müçtehit görüşüne tabi olmak zorundadır. Zira Kur’an ve Sünnete ilmen hâkim olmayan bir Müslümanın o iki ana kaynaktan hüküm çıkarıp hayatına yön verme gücü olamaz.
İslam bir bütündür. Hiçbir mezhep de, hizip ve fırka da kendisini bu bütün yerine koyamaz. Ancak bunlar Allaha cc ulaştıran ana yolun tali girişleridir.
Parti de adı gibi bir parçadır. Bu parçayı bütünün yerine koyarsak ve eşitlersek İslam’a en büyük zararı vermiş oluruz. Müslüman açısından partiler de, tasavvuf okulları da İslam yoluna hizmetin bir aracıdırlar.
Bizde kronik hastalıkların ilkidir dinle partiyi eşitlemek. Gerek İslam’da gerek Türklükte bu bizim müzmin bir hastalığımızdır.
Bu hastalığın adını: ya ben ya hiç, şeklinde özetleyebiliriz.
Daha tebliğin üzerinden yüz yıl bile geçmeden Hz Muhammed’in (sav) Ehl-i beytini Kerbela’da kılıçtan geçirenler de ümmetin içinden çıkmadır.
10 Muharrem bir Cuma günüydü. Hacc-ı ekberdi. Cuma vaktinde savaşa namazdan sonra devam edelim, diye ara verilmişti. Etraf naaşlarla doluydu. Ehl-i beytin abdest alması için suları yoktu. Yezidin komutanı Ömer bin Sa’d’dan hemen başuçlarından çağıltısı duyulan Fırat’tan su almak için izin istenmişti, abdest alınacaktı. Cevapları: hayır, Hüseyin’in yanındakilere su yok, onlar teyemmümle kılsınlar, olmuştu. Teyemmümle cumaya durdular, karşı ordudan da yüzlerce kişi İmam Hüseyin aleyhisselam ardında saf tutmuştu.
Yezid ve onun Küfe valisi Ubeydullah bin Ziyad partilerini din haline getirmişler peygamberlerinin torununu, zamanın imamını bile hunharca aç susuz öldürmeye delil bulmuşlardı.
İşte bu partiyi din haline getirmenin, onu dinle eşitleştirmenin en vahim ve feci ilk ürünüydü. Moğolların Bağdat istilası da aynı itiş kakışın eseridir.
Öteden beri İslam kelimesinin başına ön ekler ilave etmeye nefretle bakarım. Türk Müslümanlığı, Arap Müslümanlığı, Emevi Müslümanlığı, Ilımlı İslam, Siyasal İslam gibi. Derim ki İslam bir bütündür, gelin bir de yeni bölünmeler peyda etmeyelim!
Bölünmüşlüğümüz o kadar fazladır ki batılılar bile; gelin sizi bir çatı etrafında toplayalım, bir halife seçin ve o ne derse dini olaylarda bari ona uyun, demişlerdi, bir zamanlar. Onların bu tekliften çıkarı İslam adına kurulan terör örgütlerinin şerrinden insanlarını korumaktı.
Neticede bu tür teröristler de bir Müslüman toplum içinden kandırılanlar değil midir? O halde bunları bertaraf etmek de Müslümanlara düşen bir görevdir.
Bir de dine yakın bulduğu partilerin her türlü eleştirisine tahammülsüzler vardır. Bu hususta öyle taassuba düşenler de vardır ki bunlar partisiyle dini özdeşleştirir ve Müslümanlara oy verdiği partiye göre yargılarda bulunur.
Oysa her parti yanlış da yapabilmektedir. Dinle İslam’la partiyi eşitlersek en fazla zarar edecek olan partidir. O halde eleştiriler haklı ise teşekkür etmelidir.
Partiler de insanlar da tarih de geçicidir. Kalıcı ve dünya durdukça insanlığa hizmet edecek olan İslamiyet ise evrensel bir mesaj olarak kalıcıdır.
İslamiyet’in yayılmasında en büyük etken örnek Müslüman hayatıdır.
Biz Müslümanlar hayat tarzımızla, takip ettiğimiz metotlarla ve İslam adına ettiğimiz laflarla çevremizi yıkarsak hizmet değil hezimet etmiş oluruz.