Mükremin Kızılca

Dava Dua Davet

Mükremin Kızılca

Dava çağırmak manasına gelir.

Bu kelimenin failine ise dâi denir ki Kur’an-ı kerimde şöyle yer almaktadır:

“Ey kavmimiz! Allah’ın davetçisine uyun, ona iman edin ki, günahlarınızı bağışlasın ve sizi elem dolu bir azaptan kurtarsın.” (Ahkaf 46/31)

Buradaki davetçi kelimesinin Arapçası ayette geçtiği haliyle Dâî kelimesidir ki peygamber efendimiz (sav) ve onun ümmeti olan Hak yol davetçiler kast edilmekledir. 

Dua, davet, müddei gibi birçok kelime aynı kökten gelirler. Ortak manaları çağırmaktır. Dua da Allah’ı cc yardıma ve imdada çağırmak demektir zaten. Cenab-ı Hak Teâla hazretleri ne güzel buyurmuştur:

“(Ey Muhammed!) De ki: “Duanız olmasa, Rabbim size ne diye değer versin! Siz yalanladınız. Öyle ise azap yakanızı bırakmayacak.” (Furkan 25/77)

Halk arasında ve Türk - İslam edebiyatında sıkça kullanılan dava kelimesi ise iki manaya kullanılır: mahkemeye açılan dava ve peşinden koşulan dava ve mefkure.

Benim bildiğim davalar ilahi olmalıdır. Allah’ın kefili veya vekili olmadığı bir davaya neden dava diyelim ki.

Dünyada kalacak olan, ebedi âleme yararı olmayacak olan bir mefkûreyi neden tutalım ki.

Davaları da dinler gibi ikiye mi ayırmalı: hak davalar batıl davalar, diyerek acaba?

Tabi ki doğrudur bütün davaların iki tarafı vardır ama ikisinden birisi mutlaka yanlıştır. Bu davaların ikisini de savunmaya soyunan dava vekillerinden birisi mutlaka bile bile yanlışı savunmaktadır manası çıkar mı?

Peygamber efendimiz a.s. buyuruyorlar ki:

“Allah’ın bana emrettiği beş şeyi ben de size emrediyorum: 1- Cemaat 2- dinlemek 3- İtaat 4- Hicret 5 –Allah yolunda cihat. Kim cemaatten bir karış ayrılırsa boynundaki İslam bağını çözüp atmış demektir ancak geri dönerse kurtulur. Kim cahiliyet dönemi davalarını güderse o cehenneme diz çökenlerden olacaktır. (Sahabeler: ya rasülallah oruç tutup namaz kılsa da mı? Diye sorduklarında): evet, namaz kılıp oruç tutsa da, (buyurduktan sonra: ) Allah’ın size verdiği mümin ve Müslüman adına yakışır bir dava gütmelisiniz.” el- Müstedrek Alessahihayn 561

Buyurmuşlardır. 

Güdülen davalar Allah’ın ve peygamberinin istek ve emirlerine uygun olmalıdır. Asla ve kesinlikle cahiliyet dönemi yani peygamberimizin veda hutbesinde “ayaklarımın altına aldım, kaldırdım” buyurduğu cahiliyet döneminde ki gibi sen ben, senin soyun benim soyum, senin sülalen benim sülalem davası olmamalıdır.

İnsanlar arasındaki uyuşmazlık davalarının çözümünde de tek ölçek adalet ve hakkaniyet olmalı, asla ve kesinlikle maddi ve manevi konum, kariyer, üstünlük, zenginlik gibi Allah katında geçersiz şeyler olmamalıdır. Zira onun nezdinde tek üstünlük kaynağı takva ve Allah korkusudur.

Cabir r.a. hazretlerinin anlattığı ve naklettiği bir sahih hadis-i şerif bu konuda son derece açık ve nettir:

Rasülüllah a.s. ile beraber bir gazvede bulunuyorduk. Muhacirlerden birçoğu o gün tevbe etmişlerdi. Muhacirlerden çok şakacı, oyuncu birisi vardı Ensar’dan birisine arkadan bir tekme savurmuş Ensar’dan olan zat da buna çok bozulmuştu. Aralarında tartışma uzadı: muhacirler neredesiniz ey muhacirler! Ensar da, neredesiniz ey Ensar topluluğu! Diye gruplaşma eğilimine girdiler ve davaları peygamberimize arz edildi. Peygamberimiz a.s. çadırından çıkarak: nedir bu cahiliyet dönemi gibi çağrışmalar? dedi. Sahabeler, bir muhacirinin bir Ensari’yi tekmelediğini haber verdiklerinde: bırakın sıkıştığınızda soy sop çağrışmalarını o bir kokuşmuş iğrenç cahiliyet davasıdır, buyurdular.  Buhari 1048

Hayat ancak ahiret hayatıdır mealli bir güzel söz vardır. Dava ancak İslam davasıdır sözü bu kalıba tam oturmaktadır.

Geçici, dünyalık, öldüğümüzde geride kalacak ileriye hiç faydası dokunmayacak davaları gütmektense dağ başında koyun güdüp etliye sütlüye karışmadan İslami bir hayat yaşamak daha iyidir.

Yazarın Diğer Yazıları