
Çınara Kazılan Yazı
Mükremin Kızılca
Gün bir adam boyu çıkmadan Ermenek’teki birliklere kavuşmaları gerekiyordu.
Emin, atlarla sipahileri Gargara’nın dışında Ermenek yolunda yer alan Dua sekisini tarif ederek kendilerini orada beklemelerini tembihleyip yola çıkardı.
Sabah namazını babası Kadir ustayla beraber Emin de camide kıldı. Cemaatle görüşmeleri de son derece duygulu anlar yaşanmasına neden oldu. Cemaat Gargara’dan ilk hacı adayını yola çıkarmak için çok heyecanlıydı. Emin’den dua istiyorlar, Nebiyy-i Zişan’a selam gönderiyorlardı.
Gargara’nın en üst bölümünde yer alan mahalleye mahalar derlerdi, köyün en büyük su gözü de burada bulunuyordu. Pınarın başında söğüde alışkın olanlar buradaki koca biladana (Çınar) gıptayla bakarlardı.
Emin, Ünzile ile ilk nişanlanınca bu biladana adlarını kazımıştı. Namazdan sonra hatırladı, ama bunu, cemaate ve babasına fark ettirmeden durup durmadığını kontrol etmek istiyordu.
Biladana doğru yaklaşıp ona: ey koca biladan! ben gideli ne kadar da alımlı hale gelmişsin, sevgililer sana adlarını kazırlardı eskiden. Şimdide kazıyorlar mı? Dedi içinden ve sezdirmeden biladanın en büyük dalının gövdesinde 48 sene önce limtiyle (sapsız cep bıçağı) kabuğunu yararak yazdığı Ünzile Emin adlarına baktı. Yazı biladanın kabuklarıyla yutulmak üzereydi. Hatta kelimelerin başı ve sonu yutulmuş “nzile Em” kalmıştı. Demek ki otuz beş kırk sene sonra bu adlar biladanın kabuğu birleşerek tamamen yutulacak ve adeta adlarına bu biladan mezar olacaktı. Zaten kendi ömürlerinden de bir o kadar yaklaşık zaman kalmış değil miydi?
İçi gürp gürp atmaya başladı, sanki kalbi böğründe davul çalıyordu. Bundan kırk sekiz yıl önce Ünzile ile nişanları sırasında yazdığı yazıyı görmek gözlerini yaşarttı. Hıçkırmaya başladı. Etrafındakilere duyurmamak için hıçkırığına öksürme süsü veriyordu.
Emin hemen pınara varıp fark ettirmeden yüzlerini yıkadı ve babasının yanına geldi. Eve vardıklarında Sultan ana, yolluk olarak bulgurca hazırlamıştı.
Sabahleyin namazdan sonra yatmadılar. Ünzile’nin ana babası da burada kalmıştı. Sultan ana avardan yeni topladığı patlıcan, biber, soğan ve tereyağıyla dillere destan soğan ölmesi hazırlamıştı. Yanında da kekik ve dağ çayından enfes bir sıcaklık sunarak sofraya koydu.
Sultan ana, heybelerini azıkla doldurmuş Gargaranın ve çevrenin bir meşhur etli bulgur köftesi olan bulgurca da yapmıştı. Emin durumu görünce:
Anacığım niye kendine sıkıntı veriyorsun, askeri birliklerde her şey fazlasıyla var, deyince Sultan ana: olsun guzum olsun, Gargaranın bulgurcasını onlara da tattırırsın hem, dedi.
Beşir Gargara’yı çok sevdi, Selanik’teki Gargaraya ne kadar da benziyor burası, diyordu. Altından dereler akıyor, ufuklarda karlı dağlar görülüyor, çayırlarda taylar zıplıyor, keçiler ikişer oğlakla kadınların peşinden gidiyor. Çeşmeler gelinlerin kızların uğrak yeri ve tanışıp kaynaşma yeri oluyor. Halkın ilk buluştuğu ve hal hatır ettikleri yer camiler oluyordu, her Selanik gargarada hem de Ermenek Gargarada.
Halkın konuşması da aynen duruyor, Selanik Gargara bu Gargara’dan bölünmüş halini halen unutturmuyordu.
Emin ve Beşir vedalaştıktan sonra Dua sekisinde bekleyen sipahilerle buluşup Ermenek’e doğru yola koyuldular.
Atlara bindikten sonra Ermenek ile Gargara arasındaki geçit olan Bileği mevkiine varmadan Beşir’e seslenen babası: oğlum bak şu aşağıdaki ardıca, dedi.
Beşir baktığı ardıcın genellikle beyaz bez parçalarından yapraklarının görülmez halde olduğunu gözledi. Bunun sebebi nedir dercesine yüzüne bakan Beşir’e Emin usta:
¬“Oğlum, halk bu ağacı “dede” belleyip dilekte bulunmak için bu bezleri bağlarlar. Biz Selanik’e girmeden buradayken, senin gibi iken bunun dibine her sığır gütmeye çıkışımızda mutlaka uğrar ve bez bağlardık. O zaman ardıç sanki üzerine kar yağmış gibi bembeyazdı, şimdi kısmen azalmış.
Emin usta devam etti: bu dedeler iki kısımdır: birisi böyle ağaç, kaya ve tümsek gibi yerler diğeri de insan eliyle yapılmış anıt mezar niteliğindeki türbelerdir.
Her ikisinden de yardım ummak ve onların eliyle amaca ulaşılabileceğini sanmak Müslümanlıktan önceki atalarımızın gelenekleri olup gittikçe kaybolmaya yüz tutan adetlerdir. Çünkü Allah cc kutsal kitabımız Kur’an’ın ilk ayetlerinde, Müslümanların bu hususta ne yapmaları gerektiğini anlatarak, şöyle söylememizi ve duada bulunmamızı istiyor:
“Ancak senden yardım ister ve ancak sana kulluk ederiz” (Fatiha suresi 5)