
'Bugün Kitapsızsın!'
Mükremin Kızılca
İnsanın kendisinden bahsetmesinden hiç hazzetmem. Kişi kendisinden çok bahsederse işin içine kibir gurur gibi kötü hasletler girebilir. Ancak yeni kuşaklara örnek olması bakımından bazı konuları paylaşmakta yarar olacağı düşünülür.
Allahın lütfettiği iyi halleri ve nimetleri anlatmaya “tahdis-i nimet” denir ki nimeti anlatmak demektir, bu da Duha suresindeki: “Allahın sana verdiği nimeti anlat” ayetinden kaynaklanır.
Allahın cc, ilk ayetinin “oku” olduğunu bilmeyen Müslim, gayr-i Müslim kimse yoktur. Bu ayetindeki oku emri iki kapağı olan bir kitabı oku olmakla beraber Allahın yarattığı kâinat kitabını izleyerek onu hissiyatınla okuyup dersler çıkarmaktır.
Çocukluğum tamamen kırlarda kuşlarla ağaçlarla ve kayalarla geçti, canlı cansız tabiattaki her şeyi yakından izlemeye fırsatım oldu, bu durumun verdiği saikla boş zaman buldukça kırlara mutlaka çıkar ve evrenin üyelerini yakından izlemeye çalışırım.
Yüzlerce karıncanın aynı deliğe son sürat girdiklerini, hepsinin dişlerinin arasında kendilerinden büyük daneler ve yiyeceklerle seğirttiklerini, bir kısmının da bu danelerin kepekleri ve atıklarını dışarıya taşıdıklarını izlemişsinizdir. Sonunda karınca ocağının ve deliğinin kenarı büyük bir dairesel dalga gibi içeriden çıkarılan yiyecek kabukları ve odalarının toz ve topraklarıyla dolar. Eğer bu ocağın başına çömelip de hiç seyretmediyseniz bu yaz aylarında mutlaka bir deneyin, derim.
Allah ona “çiçeklerin şerbetini ve polenlerini toplamayı vahi etmiştir” şerbetini kursağında polenleri de itina ile ayaklarının arasında yuvasına getirmek onun ilahi ilhamla aldığı bir görevidir. Kayalardan dev ağaçlardan kendisine büyük bir yuva edinmiştir: en başta karnını doyurduktan sonra görevi neslinin devamını sağlayacak yollara girmektir. Ondan sonrası da insan denilen Allah’ı tanıma şerefi kendisine ihsan edilen tek varlığın müptela olduğu tüm dertlere “deva ve şifa olacak” bir ilacı onlara sunmaktır.
Bu, Allahın vahyi ile iş gören şerefli varlıklarını ister hapsettiğimiz çekmecelerde isterse daha serbest ortamlarda izleme imkânını mutlaka aramalıyız. Yüce kitabımız Kur’an-i Kerimde ikisi içinde birer sure tahsis edilen (Nahl/Arı ve Neml/Karınca) bu iki böcek yani karınca ve arı kâinat kitabının sayfaları arasında okuyabileceğimiz en mükemmel bölümlerdir.
Hizmet ettikleri kraliçeleri birkaç yıl, yine hizmetine sunuldukları insanlar 60–100 yıl arası yaşamasına rağmen bu iki büyük hizmet erinin ömrü üç beş ayı geçmemektedir. Dediğimiz gibi en büyük iki görevleri vardır birisi: insana şifa olan gıda üretimi diğeri de nesillerinin devamını sağlamak.
İnsan ömrü Allahın kâinat kitabını okuyup bitirmeye yetmeyecek kadar kısadır ancak maksat o kitabın sahibini tanımaksa fırsat buldukça okumaya çıkmak yeterli olacaktır.
İki kapak arasındaki Kur’an ve Sünnet haricindeki kitaplar kâinat kitabı kadar saf değildir ne de olsa onu akıllı yaratıklar yazdığı için ve “ifade özgürlüğü” çerçevesinde yaratıcıyı tanıma idealine matuf olan mukaddesatımıza zararlıları da çoktur. Bu nedenle büyük İslam âlimleri “kitap tetebbuu” konusunda fasıllar açarak Müslümanları kötü ve zararlı yayınlardan korumaya çalışmışlardır.
Allah’ımız cc, “yaratan rabbinin adıyla oku” buyururken önce İslam’ı tam anlamıyla tanıtacak kitapların okunmasını ve İslam dininin tüm yönleriyle hazmedilmesini işaret buyurmaktadır. Aksi halde yarım yamalak dini bilgilerle her daldan kitapları okumaya girişirsek kesinlikle bocalayacağımız hatta badirelere yuvarlanabileceğimiz muhtemeldir.
İslamiyet miras yoluyla alındıysa mutlaka derinlemesine onu anlamalıdır. Anlamak için de sağlam ve yararlı kitaplar okumalıdır. Bu tür kitapların neler olduğu hususunda bilenlere sorulmalıdır. Burada okunası kitapların yazarlarının Sevad-ı Azam denilen İslam’ın ana direğinin dibinden ayrılmayan âlimlerin yazdıkları kastedilir ki bu kısaca Ehl-i sünnet vel’-cemaat akidesini temsil eden sağlam itikat sahipleri demektir.
Çocukluktan beri adı geçen iki daldaki kitaplarla daima haşir neşir olmuşumdur. Şimdi de Allaha binlerce şükürler olsun öyledir. Kendimi hiçbir zaman yeterli bilgiye sahip görmediğimden dolayı elimden hiçbir zaman kitapları düşürmem. Çantamda mutlaka bir kitap bulunur. Otobüste, trende, yolda, parkta, dağda ve taşta açar o kitabı bitirinceye kadar okurum. Mesela belediye otobüssüne bindiğimde önce koltuk arkadaşıma selam veririm. Selamı alıp da merhaba demesini beklerim. Eğer bunu yaptıysa beş dakika bir sohbet konusu için yoklarım bu mümkün olmazsa ve ya hiç selam almazsa kitabımı çıkarır okumaya başlarım.
Benim şahsen okuma alışkanlığımı çevremdeki herkes bilir ve benim daima elinde ve çantasında bir kitap olması gerektiğine şartlanmışlardır. Geçenlerde evden acele çıkmam gerekmişti. Belediye otobüsüne zar zor yetiştim ve çift koltuktan boş olana oturdum ve pencere dibindeki koltuk arkadaşıma selam verdim. Tanışmışlığımız yoktu. Ama aynı hattın yolcuları her ne kadar birbirlerine selam vererek merhaba demeseler de (istisnalar kaideyi bozmaz) birbirlerinin simalarına aşinadırlar. Bu nedenle olacak ki arkadaş selamımı alıp merhaba dedikten sonra gülümseyerek:
Bugün Kitapsızsın! Dedi.