
Bedirhan Beyin Yezidi Cariyeleri
Mükremin Kızılca
Osmanlı İmparatorluğu arşiv belgelerinin açılıp çevirisi yapıldıkça ecdadımız hakkında kurulmaya çalışılan yanlış imajların gözümde zerre kadar bir değeri kalmamaktadır.
Bu bağlamda bize yutturulan “Abdülhamit İstibdadı” ve benzeri zehirli hapların kötü niyetli oldukları da alenen ortaya çıkmaktadır.
Yezidi ya da Ezidi kelimesini hepimiz tahminen DAEŞ terör örgütünün en şiddetli zamanlarında duyduk. Söz konusu örgüt, Yezidileri Sincar ve eteklerinden toplayarak askerliklerine girmeyenleri erkekse köle, kadınsa cariye niyetiyle sahipleniyorlardı.
Bu örgüt İslam’ın adına öyle bir leke sürüyordu ki Müslüman olmayanlar bir tarafa Müslümanlardan bile nicelerinde irtidat olaylarının yaşanmasına neden olmuştur.
İrtidat olmasa bile artık yeni yetişen gençlerdeki bu yanlış imaj ve olguyu yıkmak, onarmak ve doğru akaidi yerleştirmek hiç de kolay olmayacaktır.
Osmanlı devletiyle Yezidiler arasında Irak’ın yani Bağdat’ın fethinden itibaren uzun ve sıkıntılı bir döneme girilmiştir. Çünkü Musul ve Şam arasında yer alan, adeta İran’daki dillere destan Alamut kalesini andıran Sincar dağına hiçbir askeri güç tesir etmiyordu.
Sincar’dan inip istedikleri köye ve kervana baskın yaparak yağmalama işlerini sürdürüyorlardı. Vergi vermekten ve askerlikten kaçıyorlardı. Osmanlı devleti Yezidileri Müslüman addettiği için onları askere yazıyordu.
Devlet-i Aliyye, nasihat ve ıslah heyetleri kurarak onlara doğru akaidi öğretip sadık bir vatandaş yapabilmek için azami çaba sarf ediyordu.
Bu heyet başkanlarından Ömer Vehbi Paşa 19. Yüz yılda bütün çabalarına rağmen hiçbir sonuç elde edemeyince çareyi kafasına göre vurup yıkmakta, parçalayıp dağıtmakta bularak İstanbul’dan ceza alacağı işlere imza atmıştı.
Bunun gibi yerel paşalar ve idareciler etnik aidiyetlerini de işe bulaştırarak Yezidilere hak etmedikleri şeyler yapmışlardır.
Bunlar bile bütün çıplaklığıyla Osmanlı arşivlerinde yerini alabiliyor.
Osmanlı arşivlerinde özellikle Tanzimat’tan sonra özeleştiri alanında inanılmayacak derecede gerçek belgeler vardır. Bu belgelerde hiçbir şey sır addedilmeden açıklanmaktadır.
Bugün sizlere Bedirhan Beyin Yezidi Cariyelerinden söz edeceğim, inşallah.
Bedirhan Bey Diyarbakır’da Kaymakamdır ve çevredeki Yezidi, Nesturî ve Yakubi aşiretlerini darmadağın eder.
Bunlarla baş etmenin tek yolu ona göre onları farklı yerlere yerleştirmek olur. Bu esnada Nesturi ve Yakubileri bölgeden uzaklaştırır ancak Yezidileri Sincar ve çevresindeki ana vatanlarından koparamaz. Ama elindeki askeri güçle Yezidilere baskınlar yaparak erkeklerini köle, kadınlarını cariye addederek toplar.
Yezidilerin mal gibi alım satımını sürdürür, kadınlarına nikâh bile kıymadan istifraş edilmesini sağlar.
Bu arada Yezidilerden birkaç kişi İstanbul’a ulaşmayı başararak bu bilgileri yetkililere verince Şeyhülislamlık makamı ve Sadrazam padişahtan fermanlar çıkararak şu genelgeyi gönderirler:
“Yezidilerin erkek, kadın, çocuk ve kızları derhal serbest bırakılacak. Cariye ve köle addettikleri de ana vatanlarına salıverilecek. Evlendikleri Yezidi kadınlar Müslüman olmadılarsa serbest bırakılacak, çocukları olduysa babaya ait olacak. Bedirhan Beyin ve etrafındakilerin yaptıkları İslam Şeriatına taban tabana zıttır. Adı geçen failler en ağır cezaya çarptırılacaktır.”
Osmanlı devleti Yezidileri kaba kuvvetle yola getiremeyeceğini, hidayete erdirilemeyeceklerini çok geç anlamıştır.
Son olarak yirminci yüz yıl başında, Yezidiler Müslümanım demedikçe Müslüman sayılmayıp kendilerini nasıl tanımlarlarsa öyle kimlik verilmiştir.
(Kaynak 23 Rebiyülahir 1263 / 10 Nisan 1847 / BOA MB. İ.002.008.001