
Atmış Yıl Önce Hasta Nakli
Mükremin Kızılca
Onunla iki defa beraber olduğumu hatırlıyorum.
Birisi boz eşeğimize içi incik boncuk koku vb. dolu iki tahta bavulu yükleyerek Alakiseye vardığımızı ve orada bir evin önüne çerçi malzemelerini açtığımızı hatırlıyorum. Burada onunla bir karşılıklı konuşma veya yeme içme hatırlamıyorum, hepsi bu kadar. Zira o sırada azami 3 - 4 yaşındayım. 1955 doğumluyum onu 1959 yılında kaybettik.
İkincisi de onun yukarı İzvit’ten hastalanıp geldiğinde Havva halamın evinin önünde bir kıl çulun üzerinde sancıdan kıvrandığını benim de ağaç çite yaslanıp baktığımı hatırlıyorum. Ama bu kayıtsızlığımı bir şok olarak veya akıl ermemesi olarak değerlendiriyorum.
Gargara’nın ilk taciri olarak hem mahallelerini hem de yakın köyleri gezerek bir boz eşeğin üzerinde eşyasını pazarlardı. Mahallelere vardığında namaz vakitlerini itina ile takip ederek cemaate camiye gidermiş. Bunu şu anda benden 10-20-30 yaş büyük olan dost ve akrabalarımdan öğreniyorum.
Ezan okunduğunda serili olan sergisini toplamadan orada bulunan genellikle bayan müşterilerden birisine: “bizim gız ben namazdan geliş göz kulak oluver” der ve camiye gidermiş. Yerine koyduğu hanıma mutlaka her mahallede bir akrabalık payesi ile hitap ederek halakızı, emmi kızı dayıkızı gibi, yakınlık ifadesi kullanırmış ve bu da yalandan değil kasabanın her mahallesinde akrabalarımızın yaygın olduğunun bir kanıtı olduğunu şimdi anlıyoruz.
Gargara ve yakın köylerden hariç bir de Yörük obalarına gider oralarda yünle peynirle eşyasını takas edermiş. Mesela başka bir hatıramda Balkusan yaylasının Güney denen batısındaki Anamur ve Mut Yörüklerine varışını ve oradaki Perişan aşiretinde yirmi okka yün alacağı kaldığını anlattım.
Bir ara Mustafa ağabeyimin anlattığına göre o zaman Türbe denen Balkusan köyünde bir ev tutarak peynircilik yaptığını ve toplanan peynirleri Menderes’in yeni yaptırdığı Ermenek’ten çıkıp Kamış boğazından Yellibel’den Karamana ulaşan yolda bir otobüse binerek satmaya gidip geldiğini öğreniyoruz.
Yaylaların bitmek üzere olduğu bir güz günü Ahmet amcamın gelini Anakız ablam, Havva halamın oğlu Mehmet abi ve diğer oğlu İbrahim abinin karısı Seyde teyze köye geliyorlarmış. Yukarı İzvitten geçerken babamın köyün ortasındaki bir damda sergi açmış olduğunu görmüşler fakat ortada bir gariplik varmış, babam sızlanıyor yardım arar gibi bir haldeymiş. Hemen üçü birden dayı ne oldu diye varmışlar karnında müthiş ağrılar olduğunu anlatmış.
Hemen eşyaları yayladan gelen eşeklere ve katırlara bölüştürüp yüklemişler kendisini de boz eşeğine bindirerek Gargara’ya getirmişler. İşte benim hatırladığım ikinci nokta tam buradadır ve Havva halamın evinin önüdür.
Sonrası Hacı pınarında saatlerce cip gözleme, bir at üstünde Ermenek, orada handa geceleme, Karaman’a varış ve hastanede vefatı. Cenazesinin imkânsızlıklar nedeniyle Garipler Mezarlığına defni de en son bilinendir.
1959 senesinin bir güz günü Pınargözündeki bizim evde ağlaşmaları hatırlıyorum.
Daha sonra anam merhume “gara gaplı” defteri eline alıyor ve borçları ödemeye alacakları toplamaya başlıyor.
Borçları kimine iadeyle kimine nakitle ödemeyi bitiriyor.
Alacaklara gelince, verenler çok az oluyor, çoğunluk “ben verdiydim, silmemiş ellelem” diyorlar.
En son 2017 yılı kasım ayının 18’inde Güneyyurtta Karaman Ayrancı’daki Mehmet amcamın oğlu Mehmet ağabeyle beraber olduk, hanımı Kübra abla da vardı, epey sohbetler ettik. Kübra ablanın anlattığı kısa bir hatıra çok manidardı bu konuda:
Baban öldükten sonra anan elinde bir defterle Aralığa geldi, orada sonradan kayın pederim olacak olan Deke Mehmet’inin kızı Hatice’nin evindeydik.
Defterde birisine ait biraz alacak kaydı vardı, ben önüne düşerek söz konusu kişinin evine vardık. Defterde rahmetliye ait biraz borcunuz varmış dediğimizde o kişi bize: kendisinden alışveriş yapardım ama benim borcum yok, ama aynı benim ismimde birisi daha var, varın bir de ona sorun, dedi.
Oradan çıkıp aynı adlı ve unvanlı ikinci kişiye de vardık, o da: hayır benim asla Hüseyin’den bir alışverişim olmadı, dedi.
Eh, dünya bu işte!
Bu Adam Benim Babam!