
Atalarımızı Barıştıralım!
Mükremin Kızılca
Karamanoğullarının İade-i İtibarı- 2
Üzerlerinden yüz yıllar geçtiği halde tarihi şahsiyetleri birbirine vuruşturma eğilimi şeytani bir eğilimdir. Sinsice uygulanan yeni ayrışma noktaları keşfetme yöntemlerinin bir verisidir.
Mesele, başaranın kahraman, yenilenin hain ilan edilmesinde mi düğümleniyor acaba?
Böyle de olsa tarihte nice hainler ve asilere itibarları iade edilmedi mi? Mesela Köroğlu zamanın idarecisine bir asi değil miydi? Şimdi nasıl bir kahraman oldu? Pir Sultan Abdal da aynı değil mi?
Daha yakın zamanlarda Marksist Leninist diye sınır dışı edilen Nazım Hikmet nasıl kahraman oldu ve toprağı getirilerek iade-i itibar edildi.
1960 yılında vatan hainliğinden asılan başbakan Menderes ve arkadaşları bu idam günleri yirmi yıl bayram yapıldıktan sonra 1980’de bayram kaldırılıp daha sonra nasıl milli kahraman ilan edilip anıt mezarlara nakledildiler?
Tarihin aydınlatılmamış alaca karanlık dehlizlerinde Karamanoğullarına vurulmuş da vurulmuş. Ama şimdi öyle değil, bilişim çağındayız, Karamanoğulları hakkında yüz yıl önce bilinmeyen, duyulmayan, okunmayan onca eserler vardır ki bunlar artık bir iade-i itibar zamanının geldiğini işaret ediyor bizlere.
Bu bilişim ve iletişim çağında Devlet Arşivleri araştırmacılara tarafsız bir biçimde sonuna kadar açılmış el değmemiş belgelerle her tarihi konuda olduğu gibi Karamanoğulları konusunda da başta İslam’a ve Müslümanlara yaptıkları hizmetler olmak üzere aynen Selçuklu ve Osmanlı gibi kurdukları medeniyete şahit ve vakıf olabiliyoruz.
Benim kim olduğumu soracak olan arkadaşlara:
Ben cumhuriyetin evladı, Osmanlı, Karamanoğlu ve Selçuklunun torunuyum! Atalarımdan hiç birisine sövmem, hakaret etmem, onların anlaşamadıklarını anlamaya çalışır akl-ı selimle anlatırım. Tarih hakkında tabu kabul etmem, tarihi yazanların da insan olduğunu ve hangi hanın, hakanın ve makamın devrindeyse ona yakın ve yaraşan şeyler yazma eğiliminde olduklarını bilirim.
1990’larda tasnife açılan ve zamanımızda araştırmacılara arz edilen Devlet Arşivlerinin en doğru bilgiyi adı sanı belli olmayan kimseye yaranma temayülü olmayan kâtiplerce yazılan belgelerin verdiğine kesin olarak inanırım.
En büyük tarihçi savaş meydanlarında hanlarla, hakanlarla, padişahlarla ve kurtuluş savaşında komutanlarla seğirten, olayları görerek yazan tarihçilerdir. Bu tür tarihçiler de vardır mesela Süheyli bunlardan birisidir. Bunun dışında tarihçinin büyüğü küçüğü olmaz, bütün tarihçiler nakilcidir, belgecidir, en çok çalışan en çok yazma hissi duyar ve yazar.
Karamanoğulları bir beylikten ziyade bir devletti.
Konya Fuarında bir yayınevinden beş ciltlik Anadolu Selçukluları tarihi adlı eseri almıştım. Prof. Dr. Ali Öngül hocanın kaleme aldığı eserde beylikler arasında Karamanoğulları yoktur, zira onlar beyliği aşmışlar artık devlet olarak anılmaya başlanmıştır.
Son günlerde sosyal medyada Karamanoğullarına “habis taife” gibi hakaretler yağdıran koca (!) adamlar bile çıkmaktadır.
İşte bu yüzden konumuz Karamanoğullarının iade-i itibarıdır.
Karamanoğulları ile Osmanlı İmparatorluğu arasında, bu imparatorluğun 1300 yılında kuruluşundan Karamanoğullarının 1475 yılında tam olarak iltihakına kadar 175 yıllık bir itiş kakış yaşanmıştır.
Bu itiş kakış ve birbiri aleyhine mücadele esnasında her iki tarafın da hataları vardır. Bizim o konularla uğraşmaya zamanımız yoktur. Biz enerjimizi Karamanoğulları ve Osmanlı İmparatorluğunu barıştırma ve burada suçlu konumunda algılanan Karamanoğullarının iade-i itibarı hususuna yoğunlaşacağız.
Bu iki devlet de birbirinin çok yakın akrabasıdır, hatta Karamanoğullarının beylerinin çoğu bile Osmanlı sultan hanımlarından olma Osmanlı torundur. Onlar gelip geçtiler, hatalarıyla sevaplarıyla tarihe kazındılar.
Şimdi biz torunlar olarak, onları tekrar kavga ettirmek yerine iade-i itibar etmek zorundayız.
(3. bölüm: Karamanoğlu Osmanlı Mücadelesinin asıl sebebi)