Arkadaşım Kuyrukkakan
Mükremin Kızılca
Ağaca konmamaya yeminli bir kuş!
Bozkırların, boz dağların, boz kayaların ala serçesi!
Sensizliğe alışmak zor be güzel kuşum!
Kuyrukkakan büyüttüğü dört yavrusunu da peşine takarak temmuza doğru yaylayı terk etti.
Artık çocukların en güzel oyuncağı taşlarda görünmüyor, havalarda turlamıyordu. Çuk deliğe denecek acemi kuyrukkakanlar da anaç gibi olup uzun yolculuklara kanat çırpmışlardı.
Mükremin için de artık Üssüzde durmanın bir manası yoktu, onu bu yaylaya bağlayan kuyrukkakanlardı. Zaten beslediği palazı da kekliğe dönüşmüş gibiydi, onu satıp okul masraflarını çıkarmayı düşünüyordu.
Harmanlar kalktı, ürünler köye indi, samanlar ve burmalar samanlıktaki yerlerini aldı.
Kalkan buğdaylar un, bulgur, düğürcük olarak biteklerdeki ve ambarlardaki yerlerine yerleştirildi. Arpalar katır ve eşeklerin samanına bahara kadar katık olmak üzere hazırlandı.
Harmandan sadece mal sahibi değil komşular da istifade edip kışlıklarını depolarına çektiler: karıncalar, kemeler, fareler, kışlıklarını harmandan tedarik ettiler.
Ama kış için hazırlık yapmayan bir kuyrukkakan vardı, bir de onun gibi kuşlar. Onlar büyük oranda kışı göç ettikleri sıcak memleketlerde geçirirler baharın aynı yerlerine dönerlerdi. Bunların gıdaları acıktıkları anda çıktıkları avda yakaladıkları daha küçük canlılar ve tohumlardı.
Üssüz altı ay sürecek bir yalnızlığa doğru yaklaşıyordu. Kışın kuyrukkakanların yuvalarının önündeki say parçaları dağılacak acı baharda tekrar döşemeye başlanılacaktı.
Kışın altı ay bu yaylada kuş sesi duyulmayacak sadece kurtlar, tilkiler ve çakallar uluyacaktır. Göç etmeyen kuyrukkakanlar en yakın köyün civarına konuşlanacak kışı burada geçirecektir. Her şeye rağmen bazı kuyrukkakanlar da kışı burada geçirmeye karar verirler, onlar bir insan sesi duyduklarında deliklerinden çıkıp ses verecekler.
Kuyrukkakanlar gibi sıvacılardan, kır serçelerinden de tek tük yerinde kalanlara rastlanacaktır. Hele sıvacı gök güdükler karın eteklerinden aldıkları çamurlarla yuvalarını yenileyeceklerinden en çetin kış zamanında bile kayalardan çığlık attıkları duyulur.
Yaylalardan ne kadar çetin kış olursa olsun hiç ayrılmayan canlıların başında sürüngenler gelir, onlar yazın eştikleri deliklerinde veya doğal yeraltı dehlizlerinde yarı uyuşuk halde yaşarlar, baharın cemrelerle beraber kafalarını dışarı çıkarmaya başlarlar.
Bahar geldiğinde yaylada bulunan her taştan bir kuyrukkakan ses verecek, her ağaçtan bir serrçe fırlayacak, her kayada bir gök güdük ötecektir.
Bahar geldiğinde o amansız yaşama savaşı yine başlayacak: serçeler çekirgelerin, atmacalar serçelerin, yılanlar serçe yavrularının, kartallar yılanların baş belası olacaktır.
Yaşamayı sürdürebilmek için hiçbir kural tanımayan hayvanlar âlemi karınları acıktığında birbirlerini yemeye devam edecekler, küçük balıklar büyüklerine yem olacaktır.
Allah’ın canlılar arasında:
“Andolsun, biz insanoğlunu şerefli kıldık. Onları karada ve denizde taşıdık. Kendilerini en güzel ve temiz şeylerden rızıklandırdık ve onları yarattıklarımızın birçoğundan üstün kıldık.” (İsra 70)
İlahi kelamıyla akıl nimeti verilip ayrıcalıklı bir yapı ve ahlakla donatılan insanoğlu bu ahlakını ve yaratılış gayesini unuttuğunda bir anda kendisini hayvanlardan da aşağı vadilerde bulmaktadır:
“Andolsun biz, cinler ve insanlardan, kalpleri olup da bunlarla anlamayan, gözleri olup da bunlarla görmeyen, kulakları olup da bunlarla işitmeyen birçoklarını cehennem için var ettik. İşte bunlar hayvanlar gibi, hatta daha da aşağıdadırlar. İşte bunlar gafillerin ta kendileridir.” (Araf 179)
İşte bugünkü gereksiz yere savaşlar, birbirini yemeler, beş para için işlenen tek veya toplu cinayetler bu tip insanların eseridir.