Mükremin Kızılca

1970'lerde Konya

Mükremin Kızılca

Değerli okuyucularım!

Bu gün elli yıl önceki Konya ile bugünkü Konya’yı bir nebze karşılaştırmak istiyorum.

Konya’ya girilen dört taraf da kendi arsasına yapılan gecekondularla doluydu. Herkes aldığı birkaç bin metrelik arsasına derme çatma, aynen bırakıp geldiği köydeki gibi evler yapmıştı.

Bu evlerin önünde köpekler ve keçiler için kulübeler, tavuklar için kümesler ve taksiler için birer örtme odalar vardı.

Ağaçlar ise kavak, kaysı ve doğal olarak yetişen akasya türü suvarmılıklardı.

Şunu belirtelim ki Konya ne kadar ovaysa o kadar da dağlık bir şehirdir. Boz dağ, Tutup, Loras ve Takkeli dağlar arasında kuşatılmış halde olan Konya kuzeyi Tutub’u atladıktan sonra Kulu makasından sonra Ankara sınırına kadar dümdüz ovadır. 

Doğusu da Bozdağ’ı saymazsak Aksaray’a kadar ve Ereğli’ye kadar ova 150 km devam eder. Güney-Doğusu ise Karamana kadar hiç yükseltisiz ovadır. Konya’nın sadece batısı ve güney-batısı sıfırdan dağlara yaslanmış haldedir.

1965 ila 1972 yılları arasında Konya ile Karapınar arası yol boyları Hotamış civarı başta olmak üzere büyük oranda su altındaydı. Karapınar ve Ereğli’ye giden iki şeritli bir yol vardı şimdiyse son derece rahat bölünmüş ve dört şeritli yol hizmet veriyor.

O zamanlar Konya’nın şehirlerarası otogarı bugün en eski garaj denilen Karatay terminalinin bulunduğu yerdir. O vakitler zemini taş döşeli bir yerdi. Önü camlı yazıhanelerle çevriliydi etrafı.

Triportörler buraya devamlı yolcu taşırlardı. Şehirlerarası yolculuklara buradan “Konya Limitet” adlı bir firmayla gidilirdi. Otobüsler Magırus marka gürül gürül adeta adını haykırarak çalışan bir markaydı. Şehir içi ulaşım da bu marka otobüslerle yapılırdı.

Eski garaja hatta Konya’ya ilk adımını burada atardı gurbetçiler, öğrenciler ve ameleler. Bu yüzden iş arayanların toplandığı yanı başındaki yere “Amele Pazarı” denmişti ve halen denmektedir.

Eski garaja köylerden ve ilçelerden gelen belki benim gibi otobüse ilk binen yolcuların eski garaja inerken ellerinde bir poşet olurdu çoğu kez, bu poşetler arabanın tutması sonucu yaptıkları istifrağın poşetiydi. İner inmez bir atacak yer arar ve atarlardı ellerinden.

1970’lerde bugün eski otogar denen kule sitenin olduğu yerdeki tesis yapılmıştı. Bu otogarın açıldığı tarihte Alâeddin ile otogar arasında Nalçacı Caddesinden başka meskûn mahal yoktu, bu cadde de aynı zamanda hizmete açılmıştı.

1970’li yıllar gözlerimiz Konya’da açılmaya başlamıştı, ondan öncesini bir serçenin yumuk gözlü bülüçleri gibi hissediyorum kendimi. Sedirlerde ve Topraklık’taki Kur’an kurslarında okurken bize çarşıya çıktığımızda hocalarımız devamlı “aman Alâeddin tepesinden öte geçmeyin” diye tembih ederlerdi. Bu tepeye de çıkmamız yasaktı, ötesinde zafer diye bir yer varmış, diye duyardık.

50 yıl önce Konya nüfusu 200 binin bile altındadır. Şehrimiz o kadar hızlı gelişiyor ki 20 yıl önce yapılan çevre yolu bir iç yola dönmekte, otogarlar da şehrin tam göbeğinde kalmaktadır.

Şu anda merkez nüfusu elli yılda beşe katlamış haldedir. 50 yıl sonra da bugünkü nüfusun beşe katlandığını düşünmeye kalksak Konya’da ekecek tarla kalmaz, bu nedenle mutlaka yapılaşmanın batıya yani dağlara kayması gerekmektedir.

Yakında Konya’mız Bulamas’a kadar, Tatköy’e ve Yükselene kadar tüm dağlarımız evlerle dolacaktır ve dolmaktadır.

Fazla değil 10 yıl sonra Kadınhanı, Sarayönü, Çumra gibi ilçeler merkez ilçe ve ya mahalle olacak iki milyonluk bir kent oluşturacaklardır.  Bu bakımdan belediyelerimiz planlarını ona göre yapmalıdır.

Elli yıl önce at arabası ve üçtekerlilerle yapılan şehir içi ulaşım ve nakliye şimdi son model Banliyö trenleri ve doğalgazlı otobüslerle yapılmaktadır.

Uzak değil on yıl sonra da yeraltı trenlerinin hizmete gireceğine kesin gözüyle bakılmaktadır.

Yazarın Diğer Yazıları