
1969'dan Konya Anıları- 1
Mükremin Kızılca
Köyden dışarıya ilk çıkışımdı.
Ermenek’e girince koca bir şehirle karşılaşmıştım, buralar neydi böyle, devasa bir kent dedim, köyde iki araba görürdük o zamanlar; biri Ceylan biri de Kaderdi, burada ise her yer arabaydı sanki.
Ceylan ve Kader burunlu birer midibüstüler, tüm Nevahi’nin yolcularını Ermenek’e taşırlardı o yıllar, bir de cipler vardı mavi tenteli, Amerikan metrukeleri. Ha dur yeni hatırladım Tarzanları evet Tarzan adlı askeri arabalar sivillerin elindeydi, kim bilir belki onları da Amerika, yardım olarak vermiştir.
1968 yılı ilkokulu bitirmiştik, Kadir abim beni Güneyyurt’tan on kadar arkadaşla beraber tayin edildiği Emirgazi Kur’an Kursuna götürdü.
Emirgazi hayat okulunun ilk yeriydi. Tek zeminden oluşan bir kursun iki büyük odası vardı birinde pişirir yer ve yurduk birinde de ders okur ve uyurduk.
Mutfak denilen yerde Gaz ocağı üstünde otuz kişilik yemek pişerdi, aynı yerde yerdik, yemekler mercimek çorbası, makarna, pilav, kuru fasulye ve nohuttan ibaretti. Ama onlardaki lezzet hala damağımızda duruyor.
Emirgazi o zaman bir beldeydi Karapınar’a bağlıydı, aydınlatma bir jeneratörle yapılıyordu, sık sık elektrik kesilirdi, zaten biz elektriği de burada tanımıştık. Gerçi Ermenek Türkiye’nin ilk elektriğe kavuşan hem de sudan üreterek kavuşan bir ilçesiydi ama bu ancak kendine yetiyordu, biz Ermenek’i terk ettiğimizde Güneyyurt’a direkler yeni dikiliyordu.
Emirgazi’de ders odasının bir köşesi yataklarla doluydu üst üste, akşam yatarken serer sabah toplardık.
Biz Ermenek’in yerel kelimelerini dedikçe Türkmenler gülerdi hele “navat”, “ hangırda” deyince gülmekten yuvarlanırlardı.
Kadir abim Emirgazi’de fazla kalmadı askerlik için ayrılınca bizi, Güneyyurtluları bir talebe arkadaşı olan Şerafettin hocanın da bulunduğu Konya merkezdeki Sedirler Şükran Kur’an Kursuna yerleştirdi. Burada ünlü hafızlardan Mustafa Keleş hoca ve Fahri hoca görev yapıyorlardı. Mustafa Keleş hoca efendinin namazlarda okuduğu kıraatler dinlemeye değerdi.
Bu kursun adı Şükran Kur’an kursuydu ve Sedirler Caddesi yanık camiden az beride Laleli sokağının içindeydi.
Erenler diye bir İsmail amca vardı, kısa boylu, oldukça kibar ve beyefendi bir zattı. Kursa sık sık gelirdi, dernekte önemli bir de görevi olduğunu tahmin ediyordum.
Adam gibi bir adamdı, o beni tanımaz ben onu tanırım. Son gördüğümde elli yıl sonraydı, aynı kursa ziyarete vardım, oradaydı hemen elime sarılarak öptü, bu onun çok sevimli bir hareketiydi ve hala yapıyordu. Mevlevilikte herkesin elini öpme âdetinin olduğunu sonradan öğrendim.
Şükran Kur’an kursunda okurken haftada bir gün çarşıya çıkardık, bize Alâeddin’den ötesi yasaktı, anlamazdık, ama 12 – 14 yaşlarında çocuklar olarak kaybolmamızdan korkulduğu için böyle söylendiğini anlıyorduk. Hatta hocalarımızın çarşı izni sırasında bizi izlettirdiklerini de biliyorduk, amacın emanetlere sahip çıkarak, “eti senin kemiği benim” deyip teslim edilen çocukları istendiği gibi yetiştirilmesinin hedeflendiğini anlıyorduk.
Daha berilerde, Mevlana türbesi civarında, büyük eczane taraflarında kuru fasulye satan lokantalara giderdik.
Dönüşümüz Mevlana’nın Sedirler girişi olurdu, genelde yürüyerek gider gelirdik çarşı - kurs arasını, ama bazen buradan at arabalarına binerdik.
At arabaları normal bir ve ya çift atın arkasında üstü açık korkuluklu 6 - 8 kişinin oturabileceği bir kasayı taşırdı, tıkır tıkır sedirler caddesini geçer laleli sokak yaklaşınca inerdik. Ücreti 25 kuruştu o zaman.
Bir de triportörler vardı, üç taşıyıcı manasına gelen bu kelime aracın üç tekerlekli olduğunu anlatırdı bizlere; önde şoförün oturduğu bir mahal, arkada da azami 6 kişinin sığabileceği küçük bir kapalı odacık olurdu.
1969 güzünde, Şerafettin Gök hocayla beraber bizim ikinci daimi gurubu Meram Dere’ye gönderdiler, burada Alanyalı merhum Haydar hoca vardı. 2012 kurban bayramının üçüncü günü vefat eden Haydar Hoca Efendi bu kursun kurucusuydu ve mazbut bir insandı.
Artık büyük bir şehirdeydik ve Konya’yı bellemek istiyorduk.
Devamı var!