Mehmet Kanmaz

Zirvede kalabilmenin handikapı….!

Mehmet Kanmaz

İnsan çok ister, bilmeden ister, sonra bilerek ister, sonra yaşayarak ister. Derken bedelini ödeyecek noktaya gelir. Risk alır, rekabet sarmalının aynı kategorideki yarım istekleri diş biler, yıpratılır ve bazen küsüp isteğine kapanır ve eylemsizleşir, hareket kabiliyetini kaybeder. Bu bir nadastır aslında. İstek fıtri varlığını çürütmezse, çekirdek gibi toprağında dirilmeye hazır bir sabırla "yokluk dereleri"nden geçmeye istekli ise hala, ihlasla istiyorsa, fıtratı da teyit ediyorsa, her şeyden vazgeçmeyi göze alacak kadar isteğinin isteklisi ise, isteği/duası onu alıverir, onu biliveririr ve onu taçlandırır. Bazen dünyada görür bunu, bazen ahirette seyreder onu ve istek samimiyetle alıverir neticesini.
İnsan "bir şey olmak" ister, gerçekten de "bir şey" olur. Bir tepeye direk, bir kuyuya taş, bir sahneye sunucu, bir depoya bekçi, bir masaya amir ve bir kasaya zamir olabilir. Yani bir şey olur, olmak istediği olur. Olduğu onu alıverir. O ona ait olur. O masa/kasa, hatta yasa ona hükmeder ve oda "bir şey olma" makam severliğiyle teslim olur bu fırsatlara, nemalara ve kaynaklara.
İşte onlar, alıverir bu nefsi. “Hubb-u cah” başlamıştır. Kendinden vehimli, kerameti kendinden menkul "bir şey zannetme" başlamıştır. Muhibler ve müfritler iş başındadır. Halka artık halkalanmıştır çevrelercesine. Güvenlik çemberinde artık reissiniz ve "bir şey olma"nın iyi bir yerindesinizdir. Etraf ve fırsat sizi alıverir. Hakikat ise küsüverir. Hakikat ehli de soğuk bakar. Ve sır gidiverir. Boşluktan enaniyet alıverir.
İnsan önüne bir hedef koyar. O hedefin tanımsız bütün alanlarında cezbedici kurgularla kafası karışır. Menfaatini düşünürken ailenin bilhassa hırslı tahrikleri ile kendini bir başkasıyla kıyaslar ve üstün çıkma hevesi zamanla şuur altına yerleşir. Böylesi bir zihni karmaşada da idealler ve hakikatler yara alır. Farkında bile olmaz. Kayıplar büyür, iflas eden tüccar misali borçlanarak ömrünü uzatır. "Önce bir sonuca ulaşayım, elde edeceğime kavuşayım, makamı elde edeyim" fikriyle daldıkça dalar, bazen yalar ve dağılır. Elde ettiği sonuçlarla tekrar başa dönüp idealine döneceğini söylerken bile kopuşun farkında değildir.
Hayat, dünya, kadın, teveccüh, para, fırsat, rekabet, siyaset ve ticaret alıverir onu. Onu aldıkça da veriverir kendini. Alınganlıkları artık kendisinden hizmet ve fedakarlık bekleyen vatandaşadır. Alıverir yeni mensuplar/müdavimler, övgücüler ve unutuverir dostları, sadıkları, çevreyi ve bilenleri.
Sonuçta beklentileri onu alıverir döngüsüne. Döndürür durur onu. O ise döndüğünü değil, ördüğünü zanneder. Ama bir türlü ipin uçları bir noktada bağlanmaz birbirine ve sökük ten beter her an dağılacak şekilde ipin ucu kaçtığında açılıverir bütün serüvenin sonuçları
Nefis alıverir zaaflarla dolu müşterisini. Ve alıcı bulan mal, malını satan sahibi ile birlikte alıcısını alır, alıkoyar ve aldırır, alakadar olur ve "nefis söylemlerle" alışveriş devam eder. Kesin olan kaybettiğini sonra anlayacak bir alıcının, aslında alıkonduğu ve alıverir pozisyona getirildiğidir.
İnsan, hayatla merakını deneyince ve ilkeleri oluşmamışsa, omurgalı da duramıyorsa, farkında olmadan hevesleri ile dalıverir. Neye daldığını ve nereye varacağını ve nereden döneceğini bilemeyince ya da öğrenemeyip hesaplayamayınca da, dalıverdiği yerde maksadına zıt bir hal onu alıverir.
Etrafınızdan sıkılırsınız, yenilik ararsınız, birazda değişiklik, nefiste yardım eder, "kendini ispatla, biraz da göster kendini" diye tahrik eder. O zaman kendini yeni keşfettiğini zanneden yolcu yola çıkar, karşılaştığı farklı bir ortam, birazda ilgi/iltifat sosu ile tamahta yardım edince kalıverir birden. Kendini avutur. Dünü gitmiştir. Fikirleri ise yeniye göre değişmiştir. İşte orada kalıverir, bir başkası alıverir. Yarı yolda, yeni bir yolun erişilemeyen yerinde kalıverir öylece.
Ahsen-i takvim üzere yaratılan insanın fıtriyetini unutmaya başladığında alay-ı illiyinden kendi cüz-i ihtiyar-i si ile esfel-i safiline doğru gidişin hikayesidir aslında yukarda yazmaya çalıştığım tespitler…
BU HAYAT HİKAYESİNİ HÜZÜNLÜ BİTİRMEK İSTEMİYORSAK KAL-U BALA’DA VERDİĞİMİZ SÖZÜ VE YAPTIĞIMIZ SÖZLEŞMEYİ HATIRLAMAYA NE DERSİNİZ….!
MEHMET KANMAZ
(Mazlumun ahı)
 

Yazarın Diğer Yazıları