Mehmet Kanmaz

Yakın Geçmiş'den Bugüne Bakmak..

Mehmet Kanmaz

Ben ve benim gibi 1960’lı yıllarda dünyaya gelenler Dünyanın ve Türkiye ’nin önceki ve şimdiki durumunu bir gözden geçirseler veya akıl ve vicdan terazisi ile tartsalar nereden nerelere geldiğimizi, ne tür ve nasıl nimetlere mazhar olduğumuzu görmemeleri mümkün değildir. Bizim yaştaki kuşağın ebeveynlerinin bir kısmı hayatta, diğer kısmı da ahirete intikal etmişler, on lardan duyduklarımız ve bize naklettiklerine nazar edersek şu anda bizde ki refah seviyesinin onlarınkinden kat be kat daha fazla olduğunu görürüz.

Kıtlık yılları; 1926  doğumlu olan rahmetli babam derdi ki;“oğlum biz kıtlık çocuğuyuz” İkinci dünya savaşının başlaması ile birlikte her ne kadar Türkiye olarak bu savaşa fiilen katılmasak ta ülkemizi derinden etkilediğini de görmezden gelemeyiz. O zamanlarda babamlar benim de doğup büyüdüğüm Çukurova nın mütevazı vilayeti Osmaniye’de  yaşıyorlarmış. Ekmek karne ile verilirmiş. Yokluk ve yoksulluktan bir yatakta ve yorganda birden fazla çocuk yatmak zorunda kalırmış. Yatağı olmayanlar buğday çuvallarında veya saman telislerinde yatarmış.Anaları vefat eden bebek yaştaki çocuklar analarının cenazeleri üzerinde ekmek diye ağlarlarmış. Yaz sezonunda şehirde iş ve geçim olmadığından köy  yollarını tutarak, pamuk tarlalarında ırgatlık ederek yıllık geçimlerini üç dört ayda ailece tüm fertler çalışarak sağlarlarmış. İnsanların birçoğunun o zamanlarda devlet kapısında iş bulmaları ve çalış maları mümkün değilmiş.

1950’li ve 60 yıllar:1950’li yıllarda fakir ve fukara ancak ekmek ve yorgan bulabilmiş, az bir rahatlama ve kalkınma sağlanmış derken 1960‘a gelindiğinde 27 Mayıs ihtilali milletin böğrüne karabasan gibi saplanmış. Her şey sil baştan, tekrar yokluklar ve kısıtlamalar başlamış. Çok uzun sürmemiş, ancak benim doğduğum yıla kadar 27 Mayıs etkisini devam ettirebilmiş. Tekrar Türkiye’de kalkınma ve hamleleri devam ettirilmiş. Çocukluğumuzun geçtiği 1970’li yıllarda Tek değişen şey cahilliği ortadan kaldırmaya azmeden analar ve babalar çoğalmış Allah onlardan ebeden razı olsun.

1970’li yıllar;Bizler de 70’li yılarda Cumhuriyet Türkiye’sinde  şehre yakın köyde yaşamamıza rağmen bir takım yokluklar gördük. Buzdolabı ne arar, o zamanlar cereyan diye tabir edilen elektrik her evde yok, bizde yok, ancak babam 1973’da elektriği evimize çekebildi, o da aydınlatma maksa dıyla. Televizyon, çamaşır makinası ve sair elektrikli ev aletleri hemen hemen yok denecek kadar az. Deftere, kaleme, açacağa, silgiye ve kitaba ulaşmak zordu. Kitaplar pek değişmezdi daha çok mezun olan kardeşimi zin veya komşumuzun kitaplarını alır devam ederdik. Gaz lambası ışığında oturur, bazen büyüklerimizden masal veya hikâye dinler bazen de ödev lerimizi yapardık. Evlerde bütan gazlı tüpler ve ocaklar bulmak çok zordu, yine bunlar varlıklı kişilerde bulunurdu.

Sıkıntılar içerisinde geçen yıllar;1975-1980 arası Türkiye yine bunalımlı günlere teslim oluyordu, bir yandan insanlar evlerinin temiz su ve elektrik ihtiyaçları karşılıyor, kerpiç ve taş evlerden betonarme evlere geçişi sağlı yor, bir yandan yeni çıkan buzdolabı, radyo, televizyon gibi ev aletlerini tedarik etmeye çalışıyorlardı. Hatırlarım, bir radyo bin lira kıymetinde idi, bir radyo fiyatına bir dönüm arsa alınabilirmiş. 1974-1980 yıllarında ortaöğ retim öğrencisiyiz,okullara bile siyaset ve nifak sokulmaya çalışılan  dönem deyiz,Derken 12 Eylül ihtilali ile uyandık, tabii, yıllar sonra 12 Eylül’ün tahribatını ancak görebilmiş olduk.

Dünyaya açılan Türkiye;1984 bizim için ve Türkiye için yeni bir başlan gıcı sayılır. Rahmetli Özal döneminin başlaması ile bilim ve teknolojide ilerlemeler görüldü ve ülkemiz değişmeye başladı derken 1984 eruh baskını ile 36 yıldır devam eden PKK terörü başladı…Cennet vatanda hiç rahat bırakırlarmı…?

1990 ve sonrasında kısa süre de olsa Türkiye ekonomik ve milli kalkınma dönemi yaşadı, yeni kurulan üniversiteler ile Üniversite yüzü görmeyen Anadolu’nun ücra köşeleri Üniversite görmüş oldu. Türkiye’de insanlar daha evvel alamadığı televizyon, çamaşır makinası, buzdolabı, bulaşık makinasını alır olmaya başladılar. Doksanlı yılların ortasında bilgisayar ve araç sahibi olma arzusu gelişti, birçok aile ilk defa araç sahibi olmaya başladı. Doksanlı yılların ortasında gelişen 5 Nisan krizi birçok insanımızı üç kat fakirleştirdi, ardından 1997’de 28 Şubat post-modern darbesi yüzün den daha önceden ülkemizin 1994’te yemiş olduğu ekonomik darbeden çıkışı ve toparlanması uzun zaman aldı, ve biz dahil binlerce Müslüman Türk genci inancı sebebiyle tasfiye’ye maruz kaldı.İnanın Dostlar geçmiş den bugüne yetişmiş insanımızı harcama konusunda toplum olarak bize kimse su dökemez.28 Şubat kafası, evvelinde 5 Nisan ekonomik krizine doymadığından, sonrasında 2001 yılında yeni bir ekonomik kriz meydana getirerek ülkemizin toparlanmasını geciktirmiş bir şekilde insanlar bu sefer de iki kat daha fakirleşmiş oldular.

2001 krizi sonrası;2001 yılındaki meydana gelen kiriz sonrasında artık ekonomik ve siyasi darbelere karşı bağışıklık kazanan Türkiye 1950’de, 1965’te, 1985 ve 1992 yıllarındaki kalkınma hamlelerini kaldığı yerden devam ettirmeye ve daha da ilerilere taşımaya kararlı oldu. 1990’lı yıllarda evini ve arabasını alamayanların birçoğu 2000’li yıllardan sonra almaya başladı. Ülkemizin birçok yerinde yeni üniversiteler kurulmaya başlandı, üniversitesi olmayan il kalmadı. Bu sayede adeta çulsuz ve pulsuz olan fakir Anadolu insanına akademik hayatın önü açılarak, aş ve iş imkanına kavuşmuş oluyordu. 10 yıl süren bu heyecanlı topyekun kalkınma döne minden sonra yine bir duraklama dönemine girilmiş oldu. Gelinen noktada insanlar daha müreffeh yaşamaya alıştıklarından bundan vazgeçmeleri mümkün olmuyor, her ne kadar da son beş yılda döviz, altın ve emtia fiyatları yüksek olsa da bir şekilde insanlarımızın kanaat ile geçinmeye çalıştıklarını görmek mümkün.

2010’lu yıllar

Bugün yine gelinen noktada her ne kadar döviz, altın, emtia ve daire fiyatları yüksek olsa da insanlarımızın bir şekilde bunlara ulaşabilme imkanları var, üretim devam ediyor, bacalı ve bacasız fabrikalar çalışmaya ve üretmeye devam edegeliyor. Gıda fiyatları dünya normlarının altında, gıdaya ulaşmak kolay. Herkkes aynı ekmeği, aynı portakalı, aynı suyu ve aynı elektriği tüketiyor. Arabası olmayan aile hemen hemen yok gibi, bazı evlerde iki araç görmek mümkün. Hasta olduğunuzda SSK kuyruklarında beklemeden tedavi ve muayene olabiliyorsunuz, ilaca ulaşmak kolay. Yaşlılarımız bakımsızlıktan yeter ki duvar diplerinde ve huzur evlerinde vefat etmesin diye evde bakıma muhtaç yakınlarımıza devletten maaş alınarak bakmak mümkün hale gelmiş. Bu ve buna benzer birçok iyileştirmeler hep insanımız için. Elimizdeki bu imkânlara her zaman şükretmemiz lazım, nankör olmamak gerekir, eğer eldeki nimetin kıymeti bilinmez ise, asıl mülk sahibi Zat-ı Zül Celal hazretleri bu nimetleri nasıl verdiyse öyle de elimizden çabucak alır, bunun numunelerini tarihte görmek mümkündür.

Korona virüsün etkilerini minimize etme çabaları

2020 yılında gelinen son noktada ise tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de baş gösteren Covid-19 pandemisi tüm ülkelerin hesaplarını alt üst etti. Birinci dalgayı her ülke gördü ve geçirmek üzere. Dünya ülkeleri toparlanmaya çalışıyor, bunlar içerisinde ülkemiz hızlı bir şekilde toparlanmaya başladı. El birliği ile, kanaat ve iktisat ile ekonomik kayıplarımızın önüne geçileceğine inanıyorum, 2020’li yıllar inşallah Türkiye’mizin kalkınma, üretim, araştırma ve geliştirme yılları olur, vatandaşlarımız daha müreffeh, insan onuruna yakışır bir şekilde işini ve aşını ve eşini bularak istihdam olunur.

Elhasıl Dostlar;Burada daha ifade edilebilecek birçok problemlerimiz ile beraber birçok artı yönlerimiz de var, biz hüsn-ü zan ile bardağın dolu tarafına bakmalıyız, ümit var olmalıyız. Kalkınmanın temel taşlarını iyi bilmemiz ve ona göre çalışmamız gerekir. Bir ekmeği diğer bir kardeşimizle yeri geldiğinde paylaşabilmemiz, birbirimize karşı kin, adavet, husumet beslemek yerine adalet, muhabbet ve barıştan yana olmalıyız.Allah’a emanet olunuz.

Yazarın Diğer Yazıları