Umreden Dünya'ya Dönmek!
Mehmet Kanmaz
Zihinler, kalpler, ruhlar gergin; şehir ve ülke gündemindeki havanın tesiriyle insanımız normal hayatı es geçer oldu…
Tabii gerçek olan şu ki; Geniş dairede cereyan eden hadiseler gerçekten ruhlarda ağır hasarlar yapıyor ve İnsaniyet âlâkadarlığı damarı, “rikkat-i cinsiye” itibarıyla gayrın elemi ile müteellim, sevinçleriyle mütelezziz olmak fıtrattan geliyor.
Manevi hayatın merkezi olan mukaddes beldelerde Ayrı bir heyecan, Ayrı bir ruh halinde olan insan ister istemez dünya hayatına dönünce, memleketine avdet edince aynı haleti burda da yaşar mıyım diyerek ümitle ailesine ve toplum içine kavuşunca maalesef yaşanılan maddi ve manevi sıkıntıların varlığı insanı perişan ediyor..!
Umreden iken Mekke’de olsun Medine’de olsun kardeşlerle konuşup dünyanın halini ve bilhassa Müslümanların durumunu istişare ederken Dünyanın muhtelif yerlerinde, bilhassa İslâm âleminde yaşanan zulümler, gözyaşları, imanı olanı, haliyle vicdanı olanları müteessir ediyor. Kalbimizi derinden yaralıyor.
Müteessir olmamak elde değil. Hele bir de elimizden bir şey gelmeyince dua etmekten başka bir şey yapamamak da acımızı artırıyor…inanın Kabe’de tavaf yaparken İslam ittihatdı için Öyle dualar yaptım ki Rabbim en kısa sürede tesirini gösterir inşallah.
Dostlar; Biliyorsunuz ama yine de hatırlatayım; Hesapsızca maddi dünyanın içine Çok daldık.! Biraz içe dönsek, Enfüsi dünyamıza, Kalp dairemize yani…“Arkadaş..! Nefsî tefekkürde tafsilatlı, âfâkî tefekkürde ise icmalî yaparsan, vahdete takarrub edersin. Aksini yaptığın takdirde kesret fikrini dağıtır, evham seni havalandırır.
Enaniyetin kalınlaşır, gafletin kuvvet bulur, tabiata kalbeder.
İşte dalalete îsal eden kesret yolu budur. (Mes.Nur:147) Kalbin konusu olan insanda ne kadar sıfat, duyu, duygu, lâtife, istidat, kabiliyet velhasıl her ne kadar müspet–menfi haslet varsa tarifi, tahlili yapılmış.
Bizim eğitim sistemimizin temel paradigması akıl, zihin, mantık eksenli düşünme üzerine kurgulanmış. Kalbi görmezden gelen, sarfı nazar eden bir müfredat temeline dayalı olunca Kalp aç kalıyor.
Kalbin beslenmesi tatmini mide ve şehvet eksenli olunca İnsani haslet olan şefkat, merhamet, muhabbetten mahrum insan profili ortaya çıkıyor, ailemizde ve toplum içindeki halimize bakınca hazin durum ortada değil mi.?
Sadece biyolojik sevk-i tabi (iç güdü) ile hareket eden “ya vur veya kaç” temeline dayalı ilkel beyin sahibi, kalbi gelişmemiş, ucube tabiatlı insanlar ortaya çıkarıyor.
İnsanın en mühim meselesi kendini tanımasıdır. Kendini tanıyan Rabbini tanır, Akıl ağırlıklı eğitim politikasında kalp ihmal ediliyor. Bu husus iyi biline.
“Akıl ve Kalbin İmtizacı” temeline dayanan Asrımızın tefsiri Risale-i Nur öğretisinde kalbin de aşkın da tarifi çok harika yapılmış. Fen ilmi ile din ilminin birlikte okutulması da aynı maksada matuf.
Dünyevi isteklerini nefsin tatmin edilmesi üzerine kuran şu anki toplum içindeki insanımızın ekseriyeti bir türlü mutlu olamıyor, huzur bulamıyor, yaşanılan zevkler ve fanteziler geçici olduğu için hep arayış ve içinde..!
Kalbin isteklerine dönmedikçe de Mutlu olamayacak, huzur bulamayacak..!
Beden sağlığı için de kalbi bilmek önemli olduğu gibi ruh ve mânevi hayat için de kalbi iyi bilmek tanımak lazım.
Kardiyologların tavsiyesi kadar hatta daha ziyade “latife-i Rabbaniye” olan kalbi her yönüyle tanımak bilmek lazım.
Elhasıl; Genel geçer bildiklerimiz kalbi tanımaya yetmediğini hasseten ifade etmek isterim, demem O ki; Evet kalbimizin sahibine ve kalbimize, asli gündemimize dönersek huzur bulabiliriz.
Son söz; “Kalpler ancak Allah’ı (cc) zikirle tatmin olur” ayet meâli.