Mehmet Kanmaz

Takkeli lawrens

Mehmet Kanmaz

Yakın tarihimizin şifreleri bu söz içinde gizli, geçen yüzyıldan beri sürekli ezilen ve baskı altında tutulan dinin, elbette gerçek ve yalancı kurtarıcıları ortaya çıkacaktı.
Birçok şeyi çok kolay unutuyoruz, daha düne kadar kamusal alanda namaz ile tesettürün ve askeriyede dinini yaşamanın yasak olduğunu bugünün rahatlığıyla unutuveriyoruz.
İslam, konusu belirli günler ve haftalardan alan Cuma hutbelerine ve ilköğretim ile lisede dünya dinleri ile birlikte din ve ahlak derslerinde öğretilmeye sığmayacak kadar geniş ve nüfuzlu bir hayat biçimiydi.Cemaatlerin ve tarikatların, anne şefkatiyle dine ve diyanete aç bir milleti doyurması kaçınılmazdı.
Çünkü bu eğitimi, ne anne-baba biliyordu ne de eğitim kurumları.Elini taşın altına koyan, bir şeyleri ayağa kaldırabiliyordu.Bireye karışan bir devletin bu sosyal yapılara karışmaması olmazdı, önde gelenlerini hapisler ve sürgünler bekliyordu.Devlet ya da kendi adamlarını içlerine sızdırıp hareketleri yönlendirmeye çalışıyordu.
Nurculuk için de böyle olmuştur. Osmanlıya kadar dayanan bir şahsiyet, Cumhuriyetin ilk din hareketlerinden birini oluşturmuştu. Olanca zulüm ve baskılara rağmen rejimin istediği şekle girmeyen ve iman hizmetini devam ettiren Nurcular, 80’lerde yeni bir proje ile karşılaşacaktı. Sıkı din karşıtlığı netice vermemiş, dünyada yeşil bir kuşak planlandığı gibi Türkiye’de de görünüşte kendine hizmet ediyor gibi görünecek ama neticede batı sömürgeciliğinin faydalanacağı bir iç yeşil kuşak oluşturulmaya çalışıldı.
Bunun için sonradan anlıyoruz ki,farklı cemaat ve hareket gruplarına gidipte kendi emellerine göre yönlendirilecek kişi veya grupları bulamayınca;yapılan teklifi F. Gülen ’in kabul ettiğini öğreniyoruz. Gülen, Nurcuların arasına girmiş bir vaizdir o zamanlar. Bediüzzaman’ın önde gelen talebelerinden Hüsrev Altınbaşak, Gülen’in ne zaman bir medreselerine gelse bir hafta sonra polisin orayı bastığını, onun devlete çalıştığını, gelecekte kendi cemaatini kurmak isteyeceğini ve hırsından dolayı bir gün devletine ihanet edebileceğini söyler. Nitekim sonrasında tutuklanan Gülen, mahkemede Nurcu olmadığını söyleyecek ve yeni bir küçük grupla kendi hareketini başlatacaktır.

Artık sisteme uyum sağlamış ve her yönetim ile iyi ilişkiler kurmayı gaye edinmiş bir yapı oluşturmuştur. İslamcıların ve Nurcuların rejimle anlaşamadığı birçok konu kendi yapısında uzlaşma zemini bulmuş ve böylece eğitim kurumları ile büyümeye gidilmiştir. Çünkü diğer guruplar Kemalist rejimin eğitimini vermekten kaçınıyorlardı.
28 Şubat sonrasında dindarların yaşadığı sıkıntılar karşısında özellikle tesettür meselesinde, Gülen’in yine sisteme uyum açısından diğer dindarlarla beraber hareket etmeyip resmi ideolojinin her icraatını kabul etmesi ile çember daralmaya başlamıştı…! Zaten sonrasında hep görecektik ki çoğunluğun anlayışından farklı bir yol çiziyorlardı ve görünüşte bu onları başarılı kılıyordu. 12 Eylül sonrası Gülen hareketi ülke içinde büyüdüğü gibi, 28 Şubat’tan sonra da küresel güçlerle dirsek teması ile dünya genelinde bir büyüme göze çarpar. Böylece Anadolu insanın maddi imkânları ve eğitimci gücü bir yerlerden yönlendirilir.

Bu topraklarda devlet, İttihatçılardan beri ilk defa bu kadar tefrika gördü. Devlete karşı devlet. Paralel devlet asli devlete kafa tutuyor ve benim olacaksın diyordu. Buna aşk ve şevkle koşan da yeni zaman yeniçerileri gibi küçüklükten beri eğitilen, iş verilen, evlendirilen ve maaşı üzerinde tasarruf sahip olan bir cemaatin üyeleri vardı. Görünüşte, anne ve babasının ona vermediği imkânları sunduğu için canı pahasına bu mücadeleye giriyorlardı.

Önceki vesayetin hor gördüğü, dışladığı insanların çocukları, artık vitrindeydiler ama kardeşlerinin çocuklarına bu sefer kendileri saldırıyordu. Kendilerini gizlemek için benzemeye çalıştıklarına, benzemişlerdi sonunda. İsmi dinden ve değerleri kutsallardan alsalar da fiiliyat aynıydı. Sonuçta kendi kendimize vurmuş, potansiyeller ve kaynaklar yanlış mecralara yönlendirilmiş oldu. 15 Temmuz darbe girişimi ile katil olabildiklerini dahi gördük. Kendi deyişleri ile Hükümet, Ergenekon ile işbirliği yaptı ama gerçekten kendileri darbeci Kemalistler olan Ergenekoncular ile işbirliği yapıp darbe yapmaya kalkıştılar. Darbe bildirileri de bize ikisinin aslında farkları olmadığını gösterdi. Milli değerlerin edebiyatını en çok yapan yapı, bu milletin evlatlarının canına bile acımadı.
Bugün kendimizi eleştirme zamanıdır ve içimizdeki Lawrenceleri tanıma zamanıdır. Çünkü bugün, birlik günüdür ve son iki yüz yıldan beri gelen darbe sellerine bu aziz millet, vücuduy la ve bayrağıyla bent yapmıştır. Barajı delmeye çalışan kanserli düşün celeri ve duyuşları atalım artık ve bu durumdan ders çıkarıp titreyip kendimize bir gelelim olmazmı……

 

Yazarın Diğer Yazıları