Mehmet Kanmaz

Siyonizmin Son Hamlesi Gelmek Üzere 

Mehmet Kanmaz

Satrançta meşhur açılışlar vardır; İspanyol açılışı, Hint açılışı gibi. Aynı zamanda yine meşhur savunmalar vardır; Sicilya savunması, iki at savunması gibi. Letonya gambiti misali vahşi taktik oyunları da vardır ve oyunu bilenler bilir ki satrançta en iyi savunma saldırıdır.
Hayatta ve özellikle devletler arası ilişkilerde de çoğu alan satranç gibi. Saldırılar, savunmalar, ayarlanmış hamleler, oyunun gidişatını okuyup, rakibin ileriki muhtemel hamlelerine göre strateji geliştirip uygulamaya dökebilme kabiliyeti beraberinde zaferi ya da yenilgiyi getirir. 

Gelin şimdi kendinizi bir an için İsrail'in mevcut kurmay aklının yerine koyun ve şöyle bir etrafınıza, mevcut rakiplerinize ve onların potansiyel hamle geliştirme düzeylerine, oyun kurabilme kapasitelerine bir bakın.

Batıdan doğuya doğru gelelim: Fas, Cezayir, Tunus Magrib ülkeleri var. İslam ülkelerinin çoğunda olduğu gibi ciddi ekonomik sorunlarla karşı karşıyalar. Fas ve Cezayir arasında Batı Sahra eksenli derin bir nefret var. Komşu Tunus ise Arap baharının yakıcı etkisinin ilk yaşandığı, siyasi ve ekonomik savrulmaların hiç durulmadan devam ettiği, küçük ve güçsüz bir ülke. 

Hemen yanındaki Libya ise Tunus'tan sıçrayan Arap baharının etkisiyle Kaddafi'yi devirdikten sonra fiilen ikiye bölündü ve iç savaş yaşadı. Ülkede şu an biraz huzur ve istikrar var ise Türkiye’nin fiili yardımı ve varlığı sayesinde olmaktadır.

Gelelim Arap ve İslam dünyasının abisi konumunda olan Mısır'a. Asgari ücretin 80 dolar civarında olduğu, yokluğu, yoksulluğu iliklerine kadar yaşayan 90 küsür milyonluk bir ülke ve Sisi tarafından demir yumrukla yönetilmektedir. Ayakta kalabilmek için Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn ile ortak politikalar, söylem ve eylem birliği uyguluyor. 

Gelelim Suriye'ye. 2011 yılında başlayıp ülkenin canına okuyan korkunç bir iç savaşın ateşi küllenmiş olsa da sahadaki fiziki sonuçları devam ediyor. Demografik yapının onarılamaz tahribi, komşu ülkelere verdiği göç, kuzey ve güneydeki de facto oluşumlarla ortaya çıkan istikrarsızlık Suriye'yi için için kemirmeye devam ediyor. 

Ya Lübnan? İflas eden ekonomi, elektrik dahi üretemeyen, alt yapısı göçmüş bir enkaz Patlamaya hazır bir saatli bomba.
Ve Irak... Dinmeyen Şii - Sünni nefreti ile ulus olamama, ortak neşe ve tasalar geliştirememe ile lanetlenmiş Irak. Kuzeyde Şii - Sünni Türkmen Kaynayan kazan Irak. 

Körfez Araplarına gelince... Bölgenin en büyüğü kuşkusuz Suudi Arabistan. Veliahd Prens Muhammed bin Selman'ın reformist ama otoriter yönetimi altında;

Bahreyn ve BAE gibi daha küçük ülkeleri varın siz düşünün, gece hayatı Avrupa'nın çoğu kentinde yoktur.

Kuveyt ve özellikle Katar ise bu dönüşümü daha yavaş da olsa izliyor. Elle tutulan bir Katar var gibi.

Kısacası zengin Araplar ellerindeki konforlu hayatı ve zenginliğin sunduğu nimetleri yitirmek istemiyor, Ülkenin lokalleri, yani gerçek vatandaşı olan halkı son derece yüksek bir gelir ve refah düzeyine sahip. 

Bu nimetleri yitirmemek, İran'ın da şerrinden emin olmak için İsrail ve ABD ile sorun yaşamak istemiyorlar.  

Yakın zaman önce İsrail ile imzaladıkları İbrahim Anlaşması üzerinden hepsi İsrail ile ticari, ekonomik ve sosyal ilişkiler geliştiriyor. 

Buradaki halkın büyük çoğunluğunun İsrail Hamas meselesinde İsrail'in tarafında oluşu gördüğümüz ama kabullenemediğimiz yakıcı bir gerçeklik. 

Bölgenin bir diğer Müslüman unsuru ise İran. Halkın büyük çoğunluğunda İslam Devrimi'nin öyle büyük bir karşılığı yok, özellikle genç nesillerde İslam sadece kültürel bir renk. 

Son olarak Türkiye'ye bakalım; Gelişmekte olan bir ülke ama plan ve projeleri  O eski zengin günlerini andırıyor ama bunları eyleme dökebilecek gücü zayıf..!

Daha büyük yatırımlar için özellikle son 20 yılda Etkisini giderek artıran büyük çıkışlar yaşıyor ama yeterli değil..

Gerçek olan bir durum ise; Her geçen gün enflasyon karşısında belli kesimlerin fakirleştiği..! 

dünyaya teknoloji odaklı, katma değeri yüksek ürünler satma oranında artma eğiliminde.

Arap ülkelerinde olduğu gibi Türkiye'de de genç nesillerin din ve din odaklı söylemlere tepkisel yaklaşımı maalesef giderek artıyor. 
Sebepleri ayrı bir yazı ve tartışma konusu ama gerçek böyle. Bence din ve ahlak değerlerinin yanlış yöntemlerle, yanlış rol modellerle sunulması temel nedenlerden biri. 

Kentli orta kesimin hayatını kolaylaştıracak somut öneriler geliştirip sunamamanın, kültür sanat diyip kültürel iktidarı kuramamanın, şehre dair, tefekküre, düşünceye dair kültür politikaları geliştirememenin, orta ve uzun erimli kültür içerik stratejileri oluşturamamanın getireceği noktadayız. 

Aslında gerçekliğin yakıcı çölünün tam da ortasındayız. Fakat gençliğin, hatta toplumun çoğunluğunun bu dönüşümünü okuyabilen henüz pek çıkmadı. Bunu birçok örnekle detaylandırabilirim ama ne bu yazı ne de bu mecra bunun yeri değil. 

Konumuza dönecek olursak, ülkenin ekonomik zenginlik seviyesinde olmaması  uluslararası arenada oyun kurucu gücünü ve planlarını zayıflıklatmakta.!

Pakistan, Endonezya, Malezya, Brunei ve Hint Müslümanlarının maddi yardım, protestolar ile dua ve temenniler haricinde bir etkilerinin olmadığını da ekleyip genel tespiti bitirelim. 

Şimdi gelelim satrançtaki hamleye. Sizce tüm bunları çok daha fazla spesifik, detaylı ve sıcak bilgilerle analiz eden bir İsrail'in bundan sonraki hamlesi ne olurdu?

Bu zayıf, ekonomik ve ideolojik olarak büyük sorunlar yumağı içindeki bir İslam dünyası karşısında İsrail'in yerinde olsanız neye, ne kadar cesaret edebilirdiniz..

İsrail için asıl hedef ise Kudüs'teki Mescid-i Aksa. Kızıl inek kültürü bizlere çok garip gelse de Yahudi inancında çok önemli bir ritüel ve adeta bir dönüm noktası. 

Netanyahu'nın kızıl inekle verdiği fotoğraf karesini görmüşsünüzdür. 

Kızıl İnek ve Yahudiler için ifade ettiği anlamlar çok güçlü motivasyonlara sahip. 

Burada detaylı anlatmayayım, kısa bir arama motoru araştırmasıyla detaylı bilgilere erişebilirsiniz. 

Netanyahu bu fotoğraf karesi ile Mescid-i Aksa için geliyoruz, onu yıkıp üçüncü tapınağı yapmak için İlahi yetkiyi aldık diyor. 

Bu ekonomik koşullarda ve bu eğitim, kültür düzeyinde bizim bunu anlamamız çok zor. Tarihi ve dini saçma sapan, temelsiz tv dizilerinden, takvim yapraklarının arkasındaki -miş'li, -mış'lı menkıbelerden öğrenen toplumların bireyleri bilgiye dayalı, analitik ve çok yönlü düşünebilme yetilerini yitirir. 

Pasif edilgen bir yapıya dönüşürler. Ara sıra biriken gazlarını "ayarlanmış hamlelerle", kontrollü bir şekilde atmaları ve enerjilerini "sönümlendirmeleri" sağlanır. İşte tüm Ortadoğu ülkelerinin yalın gerçekliği tam olarak budur. 

Sözün özü İsrail büyük satrancında açılışını yaptı. Gördüğü tek şey cılız ve ayarlanmış, kontrollü hamlelerdi... Şimdi İsrail için saldırıyı artırma zamanı ve hedef Mescid-i Aksa. Mescid-i Aksa'yı yıkıp, Üçüncü Süleyman Mabedi'ni inşa etmek için gün sayıyor İsrail. Her denemesi, rakiplerin sinir uçlarını her yoklayışı ona doğru yolda olduğunu gösteriyor. Poker oyunundan da örnek verecek olursak, her restinde blöfleri görüyor. 

İsrail Müslümanların en kutsal ibadet ayı olan Ramazan ayı dahil,Kurban bayramına kadar 362 saldırı gerçekleştirdi ve toplan 39.000 küsur Filistinliyi şehid etti. Müslümanlar ise duyarsız.

Bunları görüp analiz eden İsrail'in satrancın sonuna doğru geldiğini görmemek için akıl, şuur yoksunu olmak ya da bu çaresizliği sessizce kabullenmiş olmak gerek. 

İsrail büyük bir adanmışlık ve tutku ile Mescid-i Aksa'ya yürüyor. Arap baharından bu yana uygulanan kurbağayı kısık ateşte kaynatma taktiği sonuç veriyor.

Kendinden daha güçsüz düşman oyuncu taşlarını alt edemez çünkü açmazdadır. Baktığımızda tüm İslam dünyasının vezir, kale, fil ve atlarının açmazda olduğunu görüyoruz. Bu açmazların türlü nedenleri olabilir. 

Evet, sebepler ne denli çok ve farklı olursa olsun İsrail bu büyük satrançta Mescid-i Aksa için "şah" çekmeye hazırlanıyor. Oyunun gidişatı da şahın mat olacağını gösteriyor. 

Umut var mı? var tabi ki..! Satrançta oyunun başında bulunduğu kareden rakip oyuncunun tarafındaki son hattaki kareye ilerlemeyi başaran piyon dilediği güçlü taşa dönüşebilir. Dilerse vezir olur, dilerse kale, at ya da fil olur. 

İsrail Mescid-i Aksa'ya kısa zaman içinde kesin olarak şah çekecek.

Duamız Allah'ın yardımı ile mat olmaz Aksa. 

Ümidim ise kalelerden, fillerden ve atlardan değil. Geçmişde şah ve vezir görevlerini 1000 yıl adaletle yöneten ama son 120 yıldır İsimsiz kahraman olarak piyon görevine dönen ve  tekrar asli görevine dönüşebilme potansiyelinde olan Türk milleti ve onun devletinin şaha kalkmasında..! 

Yazım biraz uzun oldu ama inşallah okuduğunuza değmiştir. Kalın selametle..

Yazarın Diğer Yazıları