Mehmet Kanmaz

Siyasette şefkat olamaz mı

Mehmet Kanmaz

Her müceddid, zamanının bedisidir Ve yaşadığı dönemde ön plana çıkardığı konular, aslında o zamana göre ön plana çıkarılması gereken, haklarında zaafa düşülmüş meselelerdir. Yani bu yönüyle müceddid, kendisinden yeni bir şey ortaya koyan değil; asrının hastalığını tedaviye çalışan, bu nedenle de Kur’an eczanesinin o tarz devalarına ağırlık veren bir meslek inşa edendir.
Yalnız şu da yanlış anlaşılmasın: Müceddidin zihni, dünyanın zihnidir. Müceddidin kalbi, insanlığın kalbidir. Müceddidin latifeleri, insanlık ism-i küllîsinin latifeleridir. Temsil ettiği şahs-ı manevî yalnızca kendisine tâbi olan ve takip edenlerinki değil; bütün dünyanın şahs-ı manevîsidir.
O, sadece ümmet-i icabeye unuttuklarını ihtar etmek için değil, ümmet-i da’veyi ikaz etmek ve daveti “yenilemek” için de gönderilmiştir. Böyle düşününce ancak, müceddidin hedef kitlesi anlaşılır ve mesleğinin ayrıntıları inkişaf eder. Yani o, sadece hali hazırdaki müslümanları kurtarmayı değil, müslüman olma potansiyeli olanları da kazanmayı hedefler. Bu yönüyle müceddid, diğer maneviyat büyüklerinden bir nebze ayrılır. Ve belki de biraz bu nedenle zamanının maneviyat ehli tarafından bazı noktalarda anlaşılamaz. Hatta bazen aşırı bulunur, dışlanır. Fakat hakiki değeri, bir zaman sonra inkişaf eder.
Bugün soluğunu hâlâ terütaze ciğerlerimizde hissettiğimiz Mevlana’ların, İmam-ı Rabbanî’lerin, İmam-ı Gazalî’lerin, Mevlana Halid’lerin sadece bu topraklarda değil, bütün dünya coğrafyasında da takipçilerinin olması, onların bu yönünü bizlere gösterir. Onlar, sadece müslümanların değil, bütün insanlığın yaralarını tedavi için gelmişlerdir. Ve şu da bilinmelidir ki; Asrın imamları bizim şiddet sembolümüz değil, irşad sembolümüzdür. Çünkü onun ismi şeddat, kahhar, cabbar falan değil,imamdır. O kılıcıyla bertaraf eden değil, Kur’an’ın elmas kılıcıyla kalpleri fetheden, hidayet vesilesi olandır.
Biz, müceddidliğin bu yönünü Bediüzzaman’ın eserlerinde de yakinen hissederiz. Pek çok mektupta bakarız ki; Hz. Bediüzzaman, merhamet ettiği zaman sadece size, bize veya yalnızca müslümanlara değil; bütün insanlığa (yani gayrimüslimlerin de dahil olduğu bir külliyete) bunu yapıyor. Eskişehir hapishanesinin penceresinden gördüğü lise öğrencisi kızlardan tutun (ki sonlarının hazin olduğunu âlem-i misal perdelerinde görmüştü), ta Rusya’da II. Dünya Savaşı sırasında büyük katliamlara maruz kalan halka kadar şefkatini genişletiyor, geniş tutuyor.
Evet, biz belki olayların tazyikinden ve belki de asırlardır çektiğimiz zulümlerden dolayı, siyasete ve bu tarz acılı olaylara şefkat ekseninde bakamıyoruz. Amerika’yla, İsrail’le veya Avrupa’yla olan kan davalarımızdan dolayı, onların içindeki masum sivillere ki ekseriyeti meydana getiriyorlar onlarında başına bir şey gelse;oh olsun diyoruz…!
Evet, yazının başına dönecek olursak; her müceddid zamanının ihtiyaçlarına göre bir meslek inşa eder demiştik. İşte Bediüzzaman’ın ahirzamandaki iman hizmetinde “şefkati” bu denli aktif bir öğe haline getirmesi, hatta en önemli dört öğeden birisi olarak zikretmesi (acz, fakr, şefkat, tefekkür) ayrıca manidar değil mi? En şefkatli din İslam’ın bazı üyelerinin bile “intihar saldırıları” gibi zulümlere fetva verdikleri düşünülürse, şefkatin yaşadığımız ahirzamanda ne denli bize lazım bir şey olduğu anlaşılır.
Bence siyasetin de ekseni artık şefkat olmalıdır, menfaat değil. Çünkü menfaat her kime ait olursa olsun, onun üzerine dönen siyaset ya canavardır, yahut da canavarlaşır. Bundan uzak kalması düşünülemez. Er geç etimizi dişlemeye başlayacaktır. Çarkların bizden tarafa dönmesi, bizi aldatmamalı….!
ELHASIL;Beş hafta önceki yazımda da ifade ettiğim gibi ne olur kılıçlarımızı erken çekmeyelim ülkemiz,islam coğrafyası ve bütün beşeriyet,kılıçdan önce hizmet odaklı siyasete,şefkate susamıştır ve bizden bunu beklemektedir…varmısınız birleştirici ve kucaklayıcı şefkat liderliği yapmaya… gerçekten çokmu zor……
MEHMET KANMAZ

Yazarın Diğer Yazıları