Mehmet Kanmaz

Şiddet ne getirir

Mehmet Kanmaz

Şiddet, kendini besleyen bir canavardır. İnsan üzerinde yıkıcı, onarılmaz ve sahte kurtarıcı hevesi veren bir kumardır. Şiddet, insani olandan ve insandan uzaklaştıran her türlü eylemin doğumudur.
Şiddet psikolojisi, hem ezilmişliğin muhalif dürtülerini hemde muktedir olmanın gücünü sermaye yapan bir trajedidir. Kendisini zorlayan gerekçeleri vardır elbette. "Başka çare kalmadı." dedirten noktada şiddet şiddeti doğurur, şiddet üretir ve şiddet sektörleri işbaşına geçer.

Şiddetin kimyası, gayr-i insanidir, esasta zulüm makinasıdır, toplumsal travmaların eksenidir.
Şiddet kültürü, dilin, dinin, inancın, ideolojinin otoriter biçimde bir başkasına hükmetme, yok sayma, tek tipleştirme ve gücün meşru kaynaklarını bile istismar eden bir yaşama şeklidir.
Şiddet kültürü, virüs gibi yayıldıkça, toplum hafızasını ve paradigmalarını yıktıkça, birliğin ruhunu öldürür. "Böyle gitmez. "dedirterek yol ayrımlarına, çatışmalara, intikam duygularına, fesat ve fitnelere zemin hazırlar.
Gelin yaralarımızı saralım, tövbe edelim, dua edelim, muhabbet dilini öne çıkaralım, sabredelim, makul olmaya ve kirli bilgilere şüpheyle bakmaya çalışalım.
Bunu oruçlu ağız gibi deneyelim.
Çünkü akıl almaz sataşma, polemik, tenkit gibi en masum gösterilen taraftar toplama teknikleri ve tartışmayı olumsuz alanlara çeken münakaşaların müzakere zemininden uzak olması da ayrı bir garabet.Acaba herbirimizin bir doğrusu saklı kalsa, bir sözü eksik olsa, bir doğruyu insafla söyleme zamanını beklese, kendi ihlas ve sükunet maveramızda dursak, kaderin şefkat eline vesile olmaz mı?
Böylesi fitne tohumlarının hasadına duranların sevindiği, nefret sektörünün konumlandığı, ahlaken zaif faydacıların fırsatları değerlendirdiği zamanlarda, akl-ı selim sahipleri, kalb-i kerim mensupları daha kapsayıcı, kuşatıcı ve hakikat merkezli bir üslup ve tavırla fitne ateşlerini söndürme tarzını geliştiremezler mi
Topa hızlı girmek, oyuna dahil olmak, haksızlıklar karşısında susmak, zulümde taraf olmak, her kesi yakar.
Kışkırtıcı sıcak tahriklere kapılmadan, yutkunarak ve hüzünle duayı kurtuluşumuz için vesile yaparak diyebiliriz ki;
1- Şiddet ve terör asla ve hiç bir şartta kabul edilemez. Bu kimden ve hangi isim ve resim altında, hangi dayanakları kullanırsa kullansın ret edilmelidir ve her hal ve şartta bunu besleyen söylemler ve eylemler lanetlenmelidir. Bütün insaf ehli ve toplumun vicdanı bunu “kendi tarafı” dahil olmak üzere söyleyebilmeli ve engel olmalıdır.
2-Türkiye'nin birinci meselesi siyasi değil ahlakidir. İman ve marifet zemininde kaynakları, kurumları ve geleneği ilimden ve yaşayıştan uzaklaştırılmış bir toplumun ağır tahribatları altında bu gün ekilen tohumların sonuçlarını görüyoruz/yaşıyoruz. İdeolojik körleşmenin ve rejim dayatmalarının yeni dayatmalarla kendini yenilemesinin önlenmesi için bu alanda daha köklü ve uzun süreli insan yatırımları kaçınılmazdır.
3-Demokratik ve toplumun temsil vasfını en adil yansıtan ve yaşayan toplumu resimleyen bir anayasa ile insanca bir mutabakat oluşturulmalıdır. Rejimin, siyasetin ve cari korkuların ideolojik pazarından tevarüs eden kalıntılardan ve sapmalardan arınmış bir çerçeve için yeniden düşünme vaktidir. İnşa edici bir metin üzerinde toplumsal mutabakat sağlayacak ve kamu vicdanını rahatlatacak meşru ve makul bir sağduyu yansımasına her zamandan fazla yatırım yapmak zorundayız, ajandamızı ortak bir paragraf için yeniden gözden geçirmek mecburiyetindeyiz.
Duygu dilimizin muhabbet, aklımızın marifet, ruhumuzun metanet istediği bir duanın kabulü için ferahlık diliyoruz.
Sözü sahibine bırakıyoruz:”Biz muhabbet fedaileriyiz, husumete vaktimiz yoktur”

Yazarın Diğer Yazıları