
Rüzgar Ekip Fırtına Biçmek
Mehmet Kanmaz
Batı sadece kendi coğrafyasındaki teröre karşı duruyor.ama Dünyanın başka yerlerinde toplu katliamlar yaşansa bile Batı bunları, ya görmüyor veya görse de çok dert edinmiyor.Ne yazık ki, fiili durum budur.-Siz Irak’ta, yıllardan beri hangi ellerin attırdığı bir türlü öğrenilemeyen, sözde mezhep husumeti yüklü bombalarla ölen binlerce insanın kıyımını, insanlık adına dert edinmiş bir Batı gördünüz mü?
-Siz, Filistin’de, İsrail uçakları hastaneleri bombalandığında tepki veren bir Batı dünyası gördünüz mü? Aksine, hastanede bombayla ölmüş masumun kanını donduracak kadar duyarsızca, “İsrail’in savunma hakkı” mazeret ve meşruiyeti üretildi.-İsrail bombalarının yerle bir ettiği okullarda ders gören çocuklar vahşice katledildiğinde, kılını kıpırdatan bir Batı gördünüz mü? Aksine, Birleşmiş Milletler’de bu cinayetlerin kınanması gündeme geldiğinde veto hakkı kullanılarak üstü örtülen cinayetlere adeta ortak olundu.
-Bir ağaç kesildiğinde çevrecilik diye ayağa kalktığı halde, Ortadoğu’nun binlerce yıllık, insanlığın ortak medeniyet eserleri bombalanıp yıkılırken, “ne oluyor” diyen bir Batı gördünüz mü?-Seçilmiş yönetime karşı canlı yayın eşliğinde gerçekleşmiş bir darbeye, tepki koyan bir Batı dünyası gördünüz mü?
-Sabah namazı için sessiz sedasız bir mabede sığınmış binlerce insanın üstüne, nizami ordu güçleriyle katliam yaparak ölüm kusan bir darbe yönetimine, “sen ne yapıyorsun” diyebilen “demokrat” bir Batı dünyası gördünüz mü?Görmediniz ve göremiyorsunuz.
Çünkü terör eliyle işlenen bu cinayetler, kıta Avrupa’sında işlenmiyor. Batı dünyası, kendi topraklarında işlenmediği sürece, terörist cinayetlere, “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” gözüyle baktı ve bakıyor.
Halbuki Batı dünyası, o “yılan”nın kendilerine dokunabileceğini, 11 Eylül 2001’de binlerce insanın hayatına mal olan İkiz Kuleler eylemi ile gördü ve yaşadı. “Nasıl olsa, benim ülkem uzak, terör bana uzanamaz” şeklindeki rehavetin hiçbir gerçekliği olmadığı bu örnekle görülmüştü. “Mesafe” kavramının, terörün yeteneklerini sınırlamadığı,11 Eylül’de ispatlandı.
Terörün sadece kan dökme eyleminden ibaret olmadığı, arkasında daha büyük ve derin gayeler bulunduğu genellikle iddia edilir. Bu açıdan bakıldığında, 11 Eylül terörünün gerçek sebebinin ne olduğu, sadece fail ile mağdur tarafın bildiği bir sır özelliğini hala koruyor. Bu “sır”, bir noktadan sonra taşınamaz hale gelmiş olmalı ki, ABD Başkanının gözetimi altında gerçekleştirilen bir operasyonla örgüt liderinin cesedi okyanusa atılarak kapatılma yolu seçildi.Batı dünyası, şimdi, adeta Paris ve Londra veya ABD.matinesinde, gösterime girmiş yeni bir terörün şokunu yaşıyor.Bu terör ve kışkırtmalar;avrupa’da ayağa kalkmış İslamafobi kampanyasının husumet değirmenine tahrik suyu taşımak için mi yapıldı?
Can yakıcı olayların yaşanmaya başladığı böyle bir dönemde, daha ağırlarını yaşamamak için, güvenlik içinde bir arada yaşamayı sağlayacak ortak insanlık dili ve tavrı oluşturmak kaçınılmazdır. Sadece kendimizi değil, dünyada refah ve güvenliğe muhtaç yüz milyonlarca insanın bulunduğunu düşünmenin vaktidir. Aksi takdirde, ekilmiş rüzgarların fırtınasını biçmekten kimse yakasını kurtaramayacaktır. Bencilliğin sırça köşkü, artık kimse için güven vaadetmiyor.bu terör hadiseleri, acil bir uyarı sinyali kabul edilmelidir.
Hep “iki vechi” yani yüzü olduğunu, Bediüzzaman Said Nursi’den öğrendiğimiz Avrupa’nın pozitif yüzünde, halen insani damarı sahiplenen sessiz bir potansiyel, her şeye rağmen var. Hatta bu kesim, ayrımcılık ve ırkçılığa karşı yapılan gösterilerde Müslümanların yanında yer alacak kadar, insaf ve inisyatif gösteriyor. Bu durum, barış dili kullanarak, insanlık ailesinde medeniyetler arası dayanışmayı gerçekleştirmede paha biçilmez bir imkandır. Bu vesileyle şu husus özellikle ifade edilmelidir: Bediüzzaman’ın “Medenîlere galebe çalmak ikna iledir, söz anlamayan vahşîler gibi icbar ile değildir” şeklindeki, şiddeti dışlayan asırlık sözü, günümüzde İslam’ın imajını lekelemeye yönelik terör hareketleri bakımından olduğu kadar, nefret ve ayrımcılık soluyan çevreler bakımından da, çok daha anlamlı hale gelmiştir.
Elhasıl;Ülkemizde yaşamakta olduğumuz terör belası da bizler için ders alınması gereken bir durum olup,ittihadımızı bozmadan soğukanlılkla hadiselere akılcı ve birleştirici yaklaşımlarla eğilmemiz gerektiğini göstermektedir.
Terörün sıradanlaştığı ve vahşi bir araç haline getirildiği günümüzde, terörü besleyen ret, inkar ve ayrımcılık diline artık doymuş olmalıyız. İnsanlığın, maddi ve manevi kaynaklarıyla barış içinde, paylaşımcı bir şuurla birarada yaşamasını öngören, politik maslahatçılığı aşmış, ayağı sağlam basan, muktedir bir sağduyuya ihtiyaç var. “Yeni Dünya Düzeni” başka yerde değil, bu çerçevede aranmalıdır. Yoksa, nefret ve çatışmanın terör üreten dili öne çıkarsa, kimse güvende olmayacak……
MEHMET KANMAZ