
Radikal pradigmalar
Mehmet Kanmaz
Aykırı ve farklı olmak ne kadar da zor... Öyle bir zamanda yaşıyoruz ki, herkes, başkası olma başarısını gösteren bir diğerini, kendi suretine çevirmeye çalışıyor. Kendi rengiyle boyayıp, kendisi yapmaya uğraşıyor. Farklılıklarını köreltmeye gayret ediyor. Hatta bu yolda onu hırpalıyor, incitiyor, suçluyor. Öyle merhametsizleşmiş ki, insanoğlu, karşısındaki fikre hakikat hatrına hakk-ı hayat dahi vermiyor. Eleştiriye gelmiyor, hatta en masum ve yumuşaklarını bile itiyor,reddediyor.Yetmiyor mu?Bu sefer de muhalefet etmekle,“hainlikle” suçluyor.Başka ülkede yaşamasını, sanki onu bu ülkeden atabilecek bir gücü varmış gibi, teklif ediyor.
Dünyaya hakikati bulmak için gelmiş, bu devrin ehl-i akıl insanları için ne acı bir tablo bu...
Belki cadı avları bitmiş... Eskisi gibi kimseler yakılmıyor şehir meydanlarında. Fakat daha farklı, daha şedit bir avcılık, fikirler bazında yapılıyor. Bir endoktrinasyon, bir toplum mühendisliği, bir acımasızlık, her platformda devam ediyor. Ne sağcı solcuya, ne solcu sağcıya tahammül edebiliyor. Herkes, sanki bu elzemmiş gibi, aklı erer ermez kendisini bir grubun içinde şuursuzlaştırıyor. Kendi fikirlerini yok edip; başkanları, liderleri, önderleri, şeyhleri, ağabeyleri gibi düşünmeye başlıyor. Demokrasi; biraz da farklılıkların kabulü, biraz da tahammül değil midir halbuki? Bence ta kendisidir. Demokrasi, insanların birbirlerinin görüşlerini anlamasalar da, saygı göstermeseler de, en azından tahammül edebilmeleri demektir. Şimdi ise bırakın saygı duymayı, tahammül edebilen bile yok. Öylesine çirkin bir zamandayız. Öylesine bedbahtız
Farklı Düşünmek suç... Yasalar indinde olmasa bile toplum indinde büyük suç. Sen ki, içinde bulunduğun gruptan, partiden, örgütten, cemaatten, milletten, devletten farklı düşünüyorsun; o halde tahammül edilememeye alışacaksın.
Şimdi Necip Fazıl’dan, Nazım Hikmet’ten,Timurtaş hocadan,yaşar kemalden,Ahmet kabaklı dan,hırant dink’den,Sabahattin zaim hocadan,rasim özdenören’den, zübeyr gündüzalp’den uğur mumcu’dan,kemal burkay’dan,Hüsnü Bayram abiden,abdurrahim karakoç’dan,ali ulvi kurucudan,Hrant dinkten,Fevzi halıcıdan, farklı farklı isimlerden bahsedebilirim. Hepsinin de bir enteresanlığı, bir garipliği vardır. Burada zikri geçen isimlerden en az birisi için; onu seven grup sevinirken, onu sevmeyenler de; “Hiç bu isim, şunun yanına yakışmış mı?” diyebilir. Bence farklı olmak noktasında bu yazıya ve aynı satıra yakışmışlardır.
Evet, biz insanız, dünyaya farklı şeyler söylemeye, farklı desenler çizmeye ve “orijinal” olarak yaşamaya gelmişiz. Bediüzzaman’ın ifadesiyle; insanın bir ferdini, sair hayvanların bir nevinden (türünden) daha kıymetli yapan da bu orijinallikleri olmalıdır.
Bu farklılıkları eritmek, köreltmek, birbirimizde asimile olmak iyi bir şey değil bence. Ulus devletler kuruldu kurulalı, Vestefalya (Westphalia) anlaşmasından beri cetvelle çizilen kara parçaları içinde farklılıkları yok etmeye çalışıyoruz. Farklı milletlerin ve farklı düşüncelerin oluşmasına engel olmaya gayret ediyoruz. Elimize ne geçti, onlarca kanlı savaştan başka?
Kan akıtmaktan başka neyi başardık? Dağlara, taşlara “Ne mutlu” ile başlayan cümleler yazmakla dünyaya bir şey anlatamadık, katamadık. Bo¬şuna dağlarda oyalandık.
Ulus devlet anlayışının, ya da taassup sahibi cemaat, tarikat anlayışlarının veyahut hangi çatı altında olursa olsun, böyle şekillendirmelerin, yönlendirmelerin baskıcılığının reddiyesi; yeniden insan olmak için hepimize lazım. Her şey de asi olalım, isyana bağlayalım, karşı çıkalım demiyorum. Fakat biraz daha müdakkik olmak, hakikatin ortaya çıkması adına karşı fikirlerimizi söylemekten çekinmemek şart değil mi?
Neden mi şart?Çünkü fıtratımız bunu iktiza ediyor, gerektiriyor. Cenab-ı Hak bizi doğruyu tek başına bulan değil, birlikte hareket edip, farklılıklarını ortaya koyarak neticeye varan toplumlar olarak yaratmış. Bu yüzden yalnız kalamıyoruz. Gruplar, topluluklar, aidiyetler arıyoruz. Bulamazsak oluşturuyoruz. Hakikati bulabilelim diye yapıyoruz bunu… İyisi mi tahammül kültürümüzü biraz daha ilerletelim de, zenginliğimiz olan farklılıkları öldürmeyelim ulusalcı, beyin yıkamacı tüm yanlarımızdan soyunalım. Biz olalım; ama “ben”leri unutmayalım...