
Kim neyi nasıl Anlamalı…
Mehmet Kanmaz
Rahman’ın namütenahi nimetlerini tartacak, tanıyacak marifet ve muhab betini ubudiyet suretiyle ilahına sunacak, ilim ve dua ile kemalat mertebe lerine uzanacak cami bir istidat, mütenevvi alet ve cihazat ile teçhiz edilen insanın Rabbine anlayışlı bir muhatap olarak seçildiği tariften varestedir. İnsanın keyfiyetli hilkatine dair derin manalara ulaşmak, Kur’an’dan ilha men yazılan nurlu eserlerdeki bahisleri tam anlamaya vabestedir...
Ancak genelde İslam dünyasının, özelde hakikat seyahatine ilim ile çıkan nurlu dairedeki bir kısım nasın anlama ve anlamlandırma problemleri ile karşı karşıya kaldıkları görülmektedir...
Hadis-i şeriflerde bildirilen yetmiş üç fırkanın yetmiş ikisini dalalete sürükleyen fikri sapmalardan azade olmak, noksanlarını tamamlamak için Kur’ani hakikatleri tam ve doğru anlamak gerekmektedir...
Kemalat arşına yükselme adına istidatlarımızı inkişaf ettiren eserleri anlama merkezli okumadan, okuduklarını doğru anlamadan ihtilafı tevlid eden İmani ve İslami mes’elelerde müminlerle ittifak ve ittihadı gerçekleştirmek zor görünmektedir...
İnsanlar öğrenmedikleri veya yanlış bildikleri mes’eleleri doğru olarak gerçekleştiremeyecekleri gibi, ilmi mertebelerinin fevkindeki amelleri de vücuda getiremeyeceklerdir. Bu vaziyet, mimarlık ve mühendislik ilminden nasipsiz avam-ı nastan birinin mükemmel bir saray projesi çizmesinin akıldan uzak olmasına veya çizilmiş bir projeyi vücuda getirmesinin imkânsızlığına benzemektedir...
Bu itibarla; müminlerin inandıkları davaları adına fiili olarak gösterdikleri sebat, metanet, gayret, faaliyet, ciddiyet ve hulusiyet gibi hususiyetler ilim ve marifetullahta kat’ettikleri mesafeler nispetinde gerçekleşmektedir...
Mevcuda iktifayı dûn himmet kabul eden ve nazarları lübbün lübbüne, hakaik’ül hakaike, gayat’ul gayeye çeviren nurlu eserlerin zamanın mühim ve hakikatli bir âlimi olabilme müjdesini “anlayarak ve kabul ederek okuma” şartı ile izah ettiği bilinmektedir...
Hakikat hazinesi nurlu eserlerde geçen ve bir kısmını aşağıya aldığımız cümlelerde, anlayarak okumanın ehemmiyetine dikkat çekilmekte, talebelerini “anlama merkezli” okumaya teşvik etmektedir: Ezcümle;
Ancak sebebi bilinmez bir şekilde nurlu dairede anlayarak okumaya karşı lakayd kalındığı, külli hakikatleri hayatımıza taşıma noktasında lafzı aşıp manaya ulaşmanın lüzumiyetinin tamamıyla anlaşılmadığı, mes’eleye ciddiyetle yaklaşılmadığı müşahede edilmektedir...
Evet, manayı ehemmiyetsiz görmek veya anlamaya gereken önemi vermemek, nurlu eserleri evrad ve ezkar makamında âşıkane kıraat etmek, yalnız lafzın cezaletinden, beyanın fesahetinden gelen bir lezzet ile yetinmek, hususi bir Kur’ani ilme muhatap olanlar açısından bir noksanlık olarak nitelendirilmektedir...
Evet, lafzı açmadan manayı, manayı anlamadan maksadı, maksadı kavramadan Maksud-u Bizzat Rahman’ın kudsi rızasına kavuşmak müşkülleşmektedir...
Elhasıl; hakikati anlamak; ebedi olana adanmaktır. Anlamamak; geçici olanı ebedi sanmak, fani bir dünyaya aldanmaktır. İnsan anlama merkezli okumadığı bir metnin derinliğini ve kıymetini kavrayamaz. Anlamadığı bir manayı yaşayamaz, onu hayatına kılavuz yapamaz, anlamadığı bir mesaj uğruna adanamaz ve onu geleceğe taşıyamaz...
İnsanlar neyi anlıyor ne ile tatmin oluyorsa onun için yaşamakta, onun uğruna adanmaktadır. Sınırlı olan bir dünyaya aldanma, sınırsız olan bir âlemi anlamaya, ona adanmaya, hakkıyla uhraya hazırlanmaya mani olmaktadır...Rabbim bizleri hakkıyla anlamayı, ve anladığını istikamet üzere yaşamayı nasip etsin… Amin.