Mehmet Kanmaz

Hayatı Zorlaştırmak Neden Ki

Mehmet Kanmaz

Değerli dostlar; bireysel olsun, toplumsal olsun sahip olduğumuz imkanlar ve nimetler elden gidince, kaybedilince ve düşüşe geçince veya başımıza külli veya cüz’i, maddi ve manevi musibet gelince anlıyoruz ama o zamanda iş işten geçiyor...!

Evet dostlar; kendi irademizle; hata ve yanlışlarımızla yani kendi ellerimizle kaybettiklerimiz..!

Aile içinde olsun, sosyal ve ticari hayatımızda olsun, bir makam veya rütbe mevkiinde olsun veya siyaseten bir parti iktidarı olsun; hep böyledir.

Bir bakıyorsunuz; Aşkım, canım, sevgilim deniyor her şey toz pembe O zaman evlenelim deniyor, iyi de yapılıyor ama ne oluyorsa 1-2 ay sonra hır gür başlıyor, Olay boşanalım O zaman raddesine geliyor, Büyükler araya girip sebep nedir diye bakılınca İnan’ın dostlar “İncir çekirdeğini doldurmayan” nefsani “Ben” duygusu ve imani hastalık yani Kainat sahibi ile iletişimde eksiklik başka bir sebep Yok, Bu mu yani hani seviyordun, Onun için dünyayı yakacaktın ne oldu..!

Dostlar; Hüküm sürdüğümüz hayat basamaklarındaki değişken hallerimizde hep böyledir.

Ekseriyetle Sağlık kaybedildiğinde değeri anlaşılır, Ömür ise sona gelindiğinde hayatın değeri anlaşılır, ancak o vakit de değeri anlamış olmanın hiçbir hükmü kalmaz.

Ömür bitmiş yol tükenmiş hiç bir pişmanlığın arzu ve ihtirasın önemi kalmamıştır..!

Dün çok önemsediğimiz değerlerimizi zaman içinde nasıl tükettik nasıl değersizleştirdik böylece sonuçta nasıl da umutsuzlaştık mutsuzlaştık..!

“Bize bir nazar oldu-Cumamız Pazar oldu-Ne olduysa hep bize azar azar oldu.”

Arif Nihat Asya bugün olsa gene aynı şekilde söyler miydi, söylediklerini daha ağır hale getirir miydi bilmiyorum.

Ancak bir gerçek var ki bu ben miyim, bu biz miyiz bize ne oldu, demeden edemiyoruz.

Toplum olarak geldiğimiz noktanın seviyesini anlamak için önce kendimize, sonra etrafımıza ve topluma bakıp görmemiz mümkündür...!

Arkadaşlar: özelikle pandemi denilen ve dünyayı kasıp kavuran bulaşıcı hastalık dönemi sonrasında yaşadıklarımızı, bu toplumu ve en yakın insanımızı bir gözlemeyelim neler var neler....

İş veren bir alem, bürokratı sormaya gerek yok...! Köylü bir alem kendi yiyeceği sebzelere tarım zararlıları kullanmazken satmak için yetiştirdiği sebze veya meyveyi fazla üretebilmek için insan sağlığına zararlı kimyasal maddeleri zirai ilaç adı altında dayıyor..!

Pazarcı, marketçi bir alem üç liraya köylüden aldıkları mahsulü otuz liraya satmayı ticaret, serbest piyasa gereği olduğunu düşünebilmek te..! Yani Kandırmak, aldatmak normalleşmiş.

Abi, kardeş dediğimiz çevremizdeki Bazılarının (istisnalar kaideyi bozmaz)vakıf, dernek, meslek örgütü vs derken sosyal konumunu, siyasi durumunu veya bulunduğu makamı güçlendirmek için oyunlarına ne dersiniz..!

Kimilerince toplum içinde  hurafelerin din haline getirildiği, sözüm ona keramet olarak eksantrik olağanüstü ve insanüstü olayları yaşanmış hikayeler olarak anlatarak, ulaşılmaz insan tipi algısı meydana getirip Dini birtakım insanların inhisarına ve otoritesine teslim edip, yapılanın takva zannedilmesine ne dersiniz..?

Dinin asıl kaynağı Kur’an ve Sünnet ile insanlar arasına aşılmaz duvarlar örülmesine ne dersiniz..!

Politik arenadan bahsetmeye zaten gerek yok.! Bize göre demokrasi, bize göre siyasi partiler kanunu ve tabiatıyla bize göre sonuç..!
Mesela domuz etinin kasaplık sayılması, zinanın yasaklanma için gerekli olan yasanın çıkarılmaması ve AB kriterleri gerekçeleri ile çıkarılan ve aile kurumunu yerle yeksan eden kanuni düzenlemelerin (6284 sayılı kanun) yeniden elden geçirilmesi için yapılan çalışmalara karşı direnç gösterilmesi, yapılan hatalardan dönülmesi önerisinde bulunanlara, muhalif gözüyle bakılmasına çoğu zaman karşılaşmışızdır.

Gerçekten bize ne oldu? Müslüman toplumların ahlakı böyle olamaz, olmamalı..!

Hadi inanç tarafını bir an için bir yana koyalım, insan desen insan böyle olmamalı.

Bu sebeple, Kimseyi suçlamadan önce kendimize sormalıyız ve cevabını bulmalıyız.

Kültürümüz, geleneklerimiz ve insanlarla aramıza koyduğumuz engellere değer mi diye?

Sonra kendisi ile barışık olmayanın başkaları ile barışık olamayacağını, kendisi ile barışık olmayanın mutlu olamayacağını kendi kendimizden neden mutluluğu esirgediğimizi sorgulamalıyız.

Tabii bu ülkede; çok çok az bir kesim hariç toplumun ekseri kısmı yukarda yazmaya çalıştığım bu hakikatlerin fersah fersah uzağında maalesef.

Değerli dostlar; yine de karamsar olmamak için Benim kanaatim Odur ki; bu oyun ve tuzaklara rağmen; Hak ve hakkın hatırı için mücadele eden “ içinizde hakkı söyleyecek küçük bir topluluk olsun” şiarından hareketle mücadele eden bir grup dava insanı var..! 
Diye cesaret ve ümidimi korumak istiyorum

Selam ve muhabbetlerimle.

Yazarın Diğer Yazıları