Gül'ün Sahibinden Gül Ahmed'e Gitmek!
Mehmet Kanmaz
İnsanın dünyaya gönderilmesinin maksadı; rububiyete karşı, ubudiyettir. Yani insan Cenab-ı Hakk’ın aziz bir misafiri olarak süresi muayyen bir zaman dilimi içinde dünyada imtihan olmaya gönderilmiş ve imtihanın esasları da Kur’an’da ve Peygamberimizin Hadis-i Şeriflerinde beyan edilmiştir.
Bizde Mekke’de 16 günden bu yana Gül’ün sahibi Allah(cc)’ nün aziz misafir olmanın heyacanı ile her bir anımızı değerlendirelim derken günler bitivermiş ve 16 Ocak itibari ile kısada olsa 3 günlüğüne Gül ahmed’e yani Peygamberimizin misafiri olmak için Medine’ye gelmiş bulunuyoruz, Sonrasında’da Allah izin verirse 19 Ocak’da Ülkemize döneceğiz.
Dostlar; Dünyanın 1.nci mukaddes şehri Mekke’de 16 gün boyunca Allah’ın Aziz misafir olmanın iftihar ve hamdını yaşadık, Kabe’de tavaf yapmak, say yapmak, namaz kılmak, Dua ve istiğfar’da bulunmak ve doya doya kabeyi seyretmek bizler için büyük bir ayrıcalıktı..!
Sonrasında ise;16 Ocak itibari ile 2.nci mukaddes şehri Medine’de bulunmak ve Peygamber efendimizin mübarek ravzasını ziyaret edip selam vermek ayrı bir heyecan dalgası.. Peygamberimiz;” Ölümümden sonra benim mezarımı ziyaret edenler ,beni hayatta iken görmüş gibidirler, selam verince de O selamı ben alırım ifade etmektedir” Ne büyük nimet ne büyük sevinç ya rabbim..!
Dostlar; Hırs göstereceksek işte bu mukaddes yerleri ziyaret etmek için hırs göstermeli ve bir an evvel ve fırsat buldukça bu mukaddes yerlere gelmeli ve Allah’a tam bir kul olmak için hırs göstermeliyiz diye düşünüyorum.
Demem O ki; İnsanın iç dünyasına kodlanan hırs ve kanaatsizlik duyguları ise ibadette doyumsuzluk ve hep daha iyiye yönelme arzusu bağlamında verilmiştir.
Yani insan, sadece mukaddes beldelerde değil ömrünün her anında yer alan bu duygularla ibadette ve takvada en iyisini yapmak için bu unsurları kullanmakla mükellef kılınmıştır.
Ama insan, bu duyguları uhrevileşme yerine, dünyevileşme yolunda sarf ederse, o zaman fıtrata aykırı eylemler içine girmiş ve yüzünü ahiretten, dünyaya çevirerek sahip olduğu üstün değerleri hebaen mensur harcamış ve yücelikten basitliğe indirgemiş olur.
Oysa insanın ne kadar imkanı olsa da yiyeceği giyeceği, bineceği vs. ihtiyaçları sınırlıdır.
En sonunda gireceği kabir de oldukça dardır.
O kabri genişletmek için rabbimin fırsat olarak verdiği mukaddes mekanlar ve zamanlar dünyaya tamahkârlık için değil; ukbaya iştiyak için esas olmalıdır.
Yani gönül Allah’ın tahtıdır. O tahta geçici dünyevi unsurları yerleştirme; sonu hüsran olur. Allah (cc) Hadid Suresi, 21. Ayet’de Rabbinizden olan bir mağfirete ve cennete (kavuşmak için) ‘çaba gösterip-yarışın,’ ki (o cennet) genişliği gök ile yerin genişliği gibi olup Allah’a ve Resûlü’ne iman edenler için hazırlanmıştır. İşte bu, Allah’ın fazlıdır ki, onu dilediğine verir. Allah büyük fazl sahibidir,” buyurarak, Rabbimizden nimet istememizi emrediyor
Peygamber Efendimiz (SAV) Ebu Nuaym’dan rivayetle, hırs ve tamahkârlığın tersi olan kanaatkâr olma konusunda şöyle buyurmuştur:
“Ey insanlar! Çalışma da güzel davranın..! Çünkü hiçbir kul için kendisine takdir edilenden başka bir şey yoktur ve kul kendisine yazılan rızık eline geçmeden, dünyadan göç edip gidemez.”
Hal böyle olunca hangi zaman diliminde hangi şehir ve mekanda olursak olalım bize düşen hırs ve tamahkârlıkla doyma bilmeyen nefsin hilesine düşmeden Cenab-ı Hakkın bize takdir ettiği rızkımıza ve nimetlerimize kanaat ve tevekkül etmektir.
Sonuç olarak biz dünyada misafiriz, Misafir olan kimse Bediüzzaman Hazretlerinin tabiriyle beraberinde getirmediği şeylere gönül bağlamaz; dünyayı kesben değil; kalben terk ederek helâl dairesinde kalır.
Zira Helâl dairesi geniştir, keyfe kâfi gelir; harama girmeye hiç lüzum yoktur.
Aksi takdirde hırs ve tamahkârlıkla dünyaya dört elle sarılıp helâl haram demeden gasp edercesine celp etmeye çalışmanın sonu hüsrandır ve mutsuzluktur.
Elhasıl; İnsan bu dünyaya neden gönderildiğini unutursa dünyevi nelere sahip olursa olsun huzur bulamayacaktır.
Hep söylenir Ya “para var huzur yok” diye Huzur olmadıktan sonra Mutsuz olduktan sonra bütün dünya senin olsa neye yarar...? Öyle değil mi dostlar..