Farklı Düşünmek Algısı!
Mehmet Kanmaz
Yaşadığımız toplum içinde Aykırı ve farklı olmak ne kadar da zor... Öyle bir zamanda yaşıyoruz ki, herkes, başkası olma başarısını gösteren bir diğerini, kendi suretine çevirmeye çalışıyor.
Misal;31 Mart Mahalli idareler seçim sonucunda Ak partinin beklenmedik şekilde bazı şehirlerde kayba uğraması sonucu yapılan yapıcı eleştiriye tahammül edilmiyor, hatta en masum ve yumuşaklarını bile itiyor, reddediyor eğer etkisizleştirilemiyorsa Yetmiyor mu ?Bu sefer de muhalefet etmekle, “hainlikle” suçlanıyor..!
2.Misal olarak: Seküler devlet eleştirilerine karşı belli elit kesimler.. Eleştiri sahiplerinin Başka ülkede yaşamasını isteyecek kadar hadsizleşip sanki bu ülke babasından kalma bir miras gibi bir gücü varmış gibi, tekfir ve tezyif ediyor..!
Bir psikolojik savaş, Bir endoktrinasyon, (bir toplum mühendisliği) bir acımasızlık, her platformda devam ediyor.
Ne sağcı solcuya, ne solcu sağcıya, Ne laik laik olmayana, ne islamcı seküler görüşte olana tahammül edebiliyor.
Herkes, sanki bu elzemmiş gibi, aklı erer ermez kendisini bir grubun içinde şuursuzlaştırıyor.
Kendi fikirlerini, Kazanımlarını, kapasitesini, tecrübesini, yok edip; başkanları, lideri, önderleri, şeyhleri, ağabeyleri gibi olmaya düşünmeye başlıyor.
Bir arada yaşama kültürü; biraz da farklılıkların kabulü, biraz da saygı gösterip, tahammül edebilme değil midir..?
Şimdi ise bırakın saygı duymayı, ve tahammül edebilmeyi, yok sayma, linç etme paranoyası başlıyor..! Sen ki, içinde bulunduğun gruptan, partiden, sendikadan, dernekten Oda’dan örgütten, cemaatten, farklı düşünüyorsan..! Cesaretle dillendiriyorsan Yandın..! hemen tekfir ve tezyif başlıyor..
3.Misal olarak Dünya görüşleri farklıda olsa kazanımlarından faydalanma düşüncesi gereği Şahıslar üzerinden değerlendirme yapacak olsak ; Şimdi Necip Fazıl’dan, Timurtaş Hoca’dan, Yaşar Kemal’den, Hrant Dink’den Ahmet Kaya’dan, Sabahattin Zaim’den, Abdurrahman Dilipak’dan, Rasim Özdenören’den, Hüsrev Altınbaşak’dan, Zübeyr Gündüzalp’den, Uğur Mumcudan, Şamil Tayyar’dan, Kemal Burkay’dan, Hulusi Yahyagil’den, Ahmet Akgündüz’den, Yusuf Çağlayan’dan, Ozan Arif’ten, Arif Çelenk’den, Abdurrahim Karakoç’dan, Ali Ulvi Kurucu’dan, Yasin Aktay’dan, Nevzat Tarhan’dan, Adnan Tanrıverdi’den, Yusuf Kaplan’dan, Taha Akyol’dan, Mehmet Barlas’dan, Ekrem Ata’dan, Vehbi Kara’dan, Ersan Ergün’den, Gürcan Onat’dan vs.. farklı farklı isimlerden bahsedebilirim.
Hepsinin de bir enteresanlığı, bir garipliği vardır. Burada zikri geçen isimlerden en az birisi için; onu seven grup sevinirken, onu sevmeyenlerde; “Hiç bu isim, şunun yanına yakışmış mı?” diyebilir. Benim kanaatime göre, farklı olmak noktasında bu yazı ve aynı satıra yakışmışlardır.
Evet, biz insanız, dünyaya farklı şeyler söylemeye, farklı desenler çizmeye ve “orijinal” olarak yaşamaya gelmişiz.
Bediüzzaman Hz.lerinin ifadesiyle; İnsanın bir ferdini, sair hayvanların nevinden (türünden) daha kıymetli yapan da bu orijinallikleri olmalıdır.
Değerli dostlar; Yanlış anlaşılmasın; Her şey de asi olalım, isyana bağlayalım, karşı çıkalım demiyorum, Fakat biraz daha müdakkik olmak, hakikatin ortaya çıkması adına yapıcı özeleştiride bulunmak, karşı fikirlerimizi söylemekten çekinmemek şart değil mi..?
Neden mi şart..? Çünkü fıtratımız bunu iktiza ediyor,(gerektiriyor.) Cenab-ı Hak bizi doğruyu tek başına bulan değil, birlikte hareket edip, farklılıklarını ortaya koyarak neticeye varan toplumlar olarak yaratmış.
Elhasıl; Farklı ses olmak adına bir bedel ödenecekse, Adalet ve liyakat farklı ses sahipleri için uygulanmayacaksa; Yani dünyevi makam ve görevler haklı ve hakkı olana verilmeyecekse, tasfiye veya dışlanmışlık adaletsizliğine uğranılacaksa benim kanaatime göre çok mühim değil.. çünkü Hak ve hakikat için bedel ödenmeye değer..!
Hakkın hatırını yüksekte tutmak için duruşunu net olarak ortaya koyanlara selam olsun..