
Çınarım yıkılıyor...!
Mehmet Kanmaz
Erkenden kalkar, abdestlerini alıp, seccadelerinin yönünden bakarlardı dünyaya. On parmağı ile tesbihi tutarlardı hep. Böyleydi daha düne kadar. Evlerimizde baş tacıydılar. Odalarda ışıklar erkenden yanardı. En erken onlar uyanırdı evlerde. Çok konuşmazlardı. Lüzum oldukça ve bilgece derlerdi, diyeceklerini.
Şimdi ne oldu bu insanlara? Nerdeler? Beyaz bulutlar gibi çekilip gittiler mi, yoksa mavi göklerdeler mi? Selâmın en hasını, merhabanın en içtenini dolu dolu söyleyen ağızlar, onlarınkiydi. Çalışmak için çalışmaz, yürümek için yürümez, yaşamak için yaşamazdı onlar. Çalışmayı, yürümeyi, konuşmayı, yaşamayı ibadet bilirlerdi. Bir günlerini bile anlatmak için bir hafta bile yetmez onların.
Ufaktım, hatırlarım, bu saygıdeğer ihtiyarları,sarı ali dedemi,yahya Süleyman amcayı,kumarlı Süleyman dayıyı,sarı Ahmet dedeyi, serçe hasan dedeyi,çakal Ahmet amcayı,adullah kaa amcayı,reşit cömert dayıyı,şıh Abdullah amcayı,medine halil dedeyi,deli hüseyin amcayı,Kumarlı yusuf amcayı,Mehmet yiğen dayıyı,Mehmet ateş dayıyı,kaval Mehmet amcayı,havuz mustafa hocamı,veli kılıç dedeyi,kara fakı dayımı, gebenli veli amcayı,iğneci hacı abiyi,bakkal dükkânımıza teşrif ettiklerin de,müşteri gibi görmezdik,rahmetli babam saygıda kusur etmez elinden geleni ve isteklerini onları yormadan yerine getirirdi El bilmez, yabancı bilmezdik onları. Dedemdi,amcamdı,dayımdı, Hâlâ hatırladığımda onları, gözlerim buğulanır,rahmetli babamdan farklı değildir gönlümdeki yerleri.
Ey mübarek ihtiyarlar! Girdikleri mekânı ısıtan insanlar… Gölgelerinden bile sessizdi attığı adımlar. Bir değişim geçiriyor şimdi dünyamız. Nereye gitti bu mübarek insanlar, nereye? Şimdi ne oldu bu insanlara?Yaşadılar, bitti ve gittiler mi? Hepsi bu kadar mı? Yazık, çok yazık. Bırakın ağacı, koparılan bir dala bile ağlardı onlar.Düşen çocukların yaralarını en evvel onlar sarardı. Yağmur gibi insanlardı onlar. Rahmet, onlarla beraber inerdi ve ardından güneş…
Can eriğimizdi bizim onlar, can eriğimiz. Sevgili dedelerimiz abdullah dedem,Mehmet efendi dedem, ninelerimiz;hüsne hacı babaannem,hüsnece anneannem… Bir karışlık köşelerinde âhiret yolculuğu için kefen paraları saklardılar.. Onları dinlemek, ibadet olurdu.
Şimdi birçok insan kendi acılarına bile katlanamazken, onlar hele Habba(Fatma) annemciğim; değil bir ailenin, mahâllenin bile acılarına derman olurdu,dışardan gelen misafirleri ilk önce anneciğim misafir ederdi,benim yaşlı çınarım anneciğim şimdilerde çok hasta,hayata tutanmaya ve bizleri yetim bırakmamaya gayret ediyor,ama rabbim bilir ama ahirete göçmeyede hazır,biz evlatları kendisinden razıyız,inşallah rabbimde razı olur,duanızı bekliyoruz..…süt annem hürü anam,iyilik timsali nur simalı hoş görüde zirveydi,halen hayatta olan rabbim hayırlı ömür versin miyase annem,iyilik ve yardımda,hele kimseyi kırmayan hoş sözleri bizlere hep örnek oldu,ve olmaya devam ediyor,Biz en iyisine ulaşalım, biz en güzeline kavuşalım diye geride duran duâ çınarlarıydı onlar.
Er ya da geç, ansızın gideceklerini bilirlerdi. Hazırlıklıydılar. Onun için kolları hep açıktı. O kollara sığacak kaç gönül, kaç insan vardı… Şimdi bir yanımız üşüyorsa, şarkılar, sözler içimizi ısıtmıyorsa, bu duâlı ağızların yokluğundandır. Nereye gitti bu insanlar?
Ey imanlı ihtiyarlar, dedeler, nineler, babaanneler, anneanneler,anneler, babalar, nerdesiniz? Nerelerdesiniz? Özledik! Kalbimizin kapısı açık. Size bütün kapılar açık. Kıymetinizi bilemedik. Gittiğiniz yerden duâlar gönderiniz. Unutmayınız bizleri. Ey mübarek çınarlar…
Soğuk evlerde niye üşümezdik, şimdi anlar olduk. Siz sadece evleri değil, sokakları, şehirleri bile ısıtıyordunuz. Peşiniz sıra rahmeti götürüyordunuz. Ya gelin yine dünyamıza, ya da bizi de alın yanınıza…..