Birlik Olma Vakti
Mehmet Kanmaz
Son yapılan terör saldırısı da gösteriyor ki; Çok nazik dönemlerden geçiyoruz. Bu dönemler, birlik ve beraberliğin ve toplum olarak karşılıklı fedakârlığa ihtiyaç duyulduğu dönemlerdir. Dünyevi hadiseler, görüş ayrılıkları, mal, mülk, servet, makam ve mevkiler, mü'mini mü'mine kırdırmaması gerekir.
Türk, Kürt, Arap, acem, hangi ırk ve renkten olursak olalım, Aslına bakılırsa mü'minin mü'mine kırılmaya hakkı da yoktur.
Her konuda olduğu gibi, Yüce Rabbimiz; “Andolsun ki, Resûlullah'ta sizin için, Allah'a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah'ı çok zikredenler için güzel bir örnek vardır.” Ayetiyle Kâinatın Efendisini örnek almamızı tavsiye buyurur.
İsterseniz bu konuda “hayalen Asr-ı Saadete giderek” Resûlullah’ın yaşadığı o kritik ve hassas olaylardan birini birlikte yaşayalım:
Peygamber Efendimiz (asm), Hendek Savaşında, hendek kazma esnasında, mü'minler arasında en ufak bir sürtüşmenin bile çıkmasını yasaklamıştı.
Hiç kimse arkadaşının kırıcı sözünden dolayı alınmayacak, darılmayacak, diye emir çıkararak Müslümanları büyük bir fedakârlık ve hoşgörüye davet etmişti. O hep düşmanın şehrin kapılarına dayandığı o nazik dönemi, sabır, sebat ve metanetle aşmayı düşünmüştü. Çünkü birbirleriyle uğraşanlar müsbet hareket edemezler. Mü'minin, mü'minden gelen kırıcı muamelelere sabırla hoşgörü ile affetmekle karşılık vermesi, büyük bir fazilettir.
Demek O ki; gerek şahsi ve gerek sosyal hayat açısında, mümininler arasında tarafgirliğe sebep olan iki yüzlülük, bozgunculuk, ayrılık, kin, inad, hased ve düşmanlık; hakikat ve hikmet yönünden ve en büyük insanlık olan İslamiyet açısından reddedilmiş ve zararlı bir zehir olarak kabul edilmiştir.
Mevcut yaşanan olaylara bakınca; Böyle bir durumda her zaman ehl-i hak zararlı çıkmıştır. Ayrıca ehl-i hakkın görevi ikram -Allah korusun- insanda nefis ön plana çıktığı zaman artık ne kalbi ne aklı hiçbir şeyi, dinlemez.
Haksız dahi olsa kendini haklı zanneder, benim hakkım var der.
İşte burada artık insan bazen ne dediğinin ve ne yaptığının farkında olamaz. İnsanın, en çok yanlış ve hata yaptığı ve topluma zarar verdiği anlardır bu anlardır. Aklı başına geldikten sonra durumun farkına varır. Fakat” ba’del harab-i Basra” yani iş işten geçmiş olur.
Çünkü artık yangın bacayı sarmış evi kül haline getirmiştir.
Burada en çok zarar gören toplumdur, işin başındakiler değil. Geçmişte ve şimdilerde olduğu gibi. Gözetilen gaye ve maksada veya beklenilene Allah’ın rızasına uygun hareket etmektir. Olumsuzlukları değil, olumlu olan şeyleri nazara vermektir.
Cenab-ı Hakkın Hakîm ismine uygun yani “mukteza-yı hale mutabık hareket etmektir.” Hak ve hakikat namına fikir alışverişinde bulunmaktır. Hisler karışmadan olayların üzerine sabır ve soğukkanlılıkla gitmektir.
Şimdi bir ve beraber olmaya her zamankinden daha çok ihtiyacımız var. Zaten bizi birbirine bağlayan o kadar bağlarımız var ki, değil bizi, belki küreleri dahi birbirine bağlayacak kuvvetli ve manevi bağlar..!
Evet, içten ve dıştan hiç durmayan ifsat ve zındıka komiteleri karşımızda pusuda bekleyen ve ayrılıklara zemin hazırlayan dehşetli plan ve proje sahipleri var, onların işlerini kolaylaştırmayalım…
Hainleri ve işbirlikçileri unutmadan; bu cennet vatana sahip çıkmak için teyakkuzda bulunurken; Gönüllerimizde vatan sahiplerinin oturabileceği birer makam birer imkân hazırlayalım.
Unutturmaya çalıştıkları kardeşliği, birlik ve beraberliği yeniden hayata geçirip hayatımıza hayat kılalım.
Anadolu’nun gönül sultanlarının dediği gibi; Bir olalım iri olalım, diri olalım. Allah birliğimizi ve beraberliğimizi bozmasın. Âmin, Âmin, elf-ü elfü Âmin!...