Mehmet Kanmaz

Belh'in Köpekleri Gibimi Olmak...

Mehmet Kanmaz

Hanıma söz geçiremiyoruz,Çocuğumuz bizi dinlemiyor, İşlerimiz pek yolunda değil, havalar çok soğuk,toplumun çivisi çıkmış, adalet manasını yitirmiş, aile bağları ve bizi biz yapan değerler unutulmuş,islam dünyası parça parça,yanıbaşımızda zulüm ve katliamlar devam ediyor,Siyonist rejim islam dünyasını kasıp kavuruyor,bizler ise intifadaya bile destek olamıyoruz ve sair…!
Şikâyet etmek güzeldir, bırakın çözümleri başkaları bulsun.
Sakın yolunda gitmeyen bir şeyi dile getirirken beraberinde bir yol düşünmeyin!…
Okullarda onlarca hocasının öğretemediğini siz mi öğreteceksiniz, eğitim okul karasularının sınırlarını taşmamalı.
Sakın çocuklarınıza eğitim vermeyin! BONZAİDE NE OLAKİ Zamanınız kendinize ancak yeter zaten…
Günde 12 ila 18 saat arası çalışıyoruz, üç kuruşa. Hayatın başka ne anlamı var ki?şükür edeceğim ama Bir türlü yeteri kadar kazanamıyoruz ki….
Havalar sıcak ya da soğuk gibi gereksiz konularda bile şikâyetten geri kalmamak lazım. Zira kâinatta bizden başka varlık yok, bize iyi görünen iyidir, görünmeyen değil.
Sakın zahirden içeri girmeyin! Olur ya derinlikte hikmetler çıkar karşınıza, aynı ısı derecesinde ortaya çıkan mineraller ya da tahrip gücü kırılan bakterilerle tanışırsınız, mana âleminize zenginlik gelir. Bu zenginlik size, ev ya da araba aldırmaz boş verin.
Ülkedeki tek duyarlı kişi biziz ve elbette çakılması gereken çivileri biz görürüz.vandallık yapmak veya etrafa Nâra atmak en doğal hakkımız.
Sakın görme işini yapanın biz olmadığımızı hatırlamayalım, gördüğümüze odaklanalım! Aynı toprakta kaktüs yada gül bitebiliyor ya işte, Kara Sineğe sorsan; her yer tezek, Arıya sorsan her yer çiçek …güle sorsan her yer böcek….
Sakın perdeyi aralamayın! Adalete değil de siyasete alet olduğumuzu görmek acıtabilir…
Bence böyle yazılar okumayın! Belki kalbiniz yumuşar, kibriniz sarsılır, güçlü duruşunuzun yerini acziniz alır. Belki sorular sormaya başlarsınız, kabuktan içeri…
“Mâdem bazı hasselerimiz var; adını kötü koyduğumuz, neden verildi?” dersiniz belki.Üstad Bediuzzaman Hz. veriyor cevabı:“Meselâ, iki dilenci bir şey istedikleri vakit, hırsla ilhah eden dilenciden istiskal edip vermemek, diğer sakin dilenciye merhamet edip vermek, herkes kalbinde hisseder.Hem meselâ, mühim bir netice için birisini hırsla beklersin. "Aman gelmedi, aman gelmedi" deyip, en nihayet hırs senin sabrını tüketip, kalkar gidersin. Bir dakika sonra o adam gelir; fakat beklediğin o mühim netice bozulur.
Hırs, hasâret ve muvaffakiyetsizliğin sebebidir.” Diyor zamanın bedisi…İşte hased, kin, şehvet gibi duygular; bu kelimeler gibidir.
Hadi soralım;Ubudiyette ihlâs yolunun binekleri ve derece alma araçları olmaz mı?cevap yokmu…….peki o zaman ŞAKİK-İ BELH hz.lerinin çizdiği BASİT insan tipi gibi olabilirmiyiz yani varken şükretmek yokken sabretmekmi?yani BELH’in köpekleri gibi mi yoksa varken infak edip yokken sabretmek gibi olup insanlıkta zirveye çıkmak gibi mi… varın tercihi siz yapın….
Sadece unutmayın!“Şekva ehlinin, şikayetlerini sağırlar dinler;dilsizler haberini getirir, elsizlere uzatır elini, gözü görmeyenler klavuzu olur da,Gözü başında kalır,İnemez kalbine...”Dostlar başka ne yapalım insanlığımızı hatırlamak için” NE DERSİNİZ,BİR SÖZÜNÜZ VARMI…..!

 

Yazarın Diğer Yazıları