Mehmet Kanmaz

Avrupa'da Ditib'in Sunduğu 'Din Hizmetleri'

Mehmet Kanmaz

Türkiye Cumhuriyeti’nin yapmış olduğu anlaşmalar gereği olarak yurt dışında 1961 yılından bu yana işçi veya dolaylı yoldan insanlarımız, Avrupa’ya gitmeye devam etmektedir(son yıllar da evlilik yoluyla gidenler ilk sıraya yerleşmiştir. Çünkü Avrupa ülkelerin de işsizlik oranları ortalama yüzde 4-5 ‘leri bulmuş ve resmi yollardan işçi alımını durdurmuş, özellikle Almanya, eş durumundan gitmek isteyenlere bile iyi derece de Almanca bilme şartı getirmiştir).

Bu gün, Batı Avrupa’da bulunan insanımızın sayısı milyonları bulmuştur. 1960’lı yıllar da, Avrupa “acı vatan” denilen gurbet diyarına, Anadolu’nun fakir bölgelerinden yeterli kazanç için(o zamanlar da bir traktör, bir ev parası kazanmak yeterli kazançtı.) kopup giden insanlarımız, 20-30 yıl gibi uzun bir zaman diliminde alışamadığı yabancı bir çevre de, çeşitli ihtiyaçların baskısı altında, yaşamak mecburiyetin de kalmıştır.

İnsan, yaratılış gereği çok karmaşık yapı da ihtiyaçları bulunan bir yaratıktır. İnanma ve kültür ihtiyaçlarından beşeri ihtiyaçlarına ve kültürel ihtiyaçlarından beşeri ihtiyaçlarına, vatan ve sılayı rahim hasretine kadar doyum isteyen kollektif duygular insanın özelliğidir.

Kendine özgü belli bir yaşayış alışkanlığından vazgeçip para kazanma amaçlı yurt dışı macerasına başlayan insanımız, kendisini birden bire dini, dili, kültürü ayrı insanlar içerisinde buluvermiştir.

Yabancı dil ve diğer zorunlu bilgiler konusun da asgari bir eğitime alınmadan, eline pasaportları verilmiş, eksik dişlerinin olmadığı raporunu da eline tutuşturup, trenlerle yolcu etmişizdir.

Bu insanlar, gittikleri ülkeler de, kendi çevrelerine benzemeyen bir çevre de, yadırgamış ve yadırganmışlar dır. Bu sonuç kaçınılmaz bir sonuçtur. Çünkü insan robot değil ve hisleri olan bir varlıkları insanın, alışkanlıkları, arzuları, inançları ve komplekisleri vardır. Ayrı milletler, ayrı kültürler bu zorunlu göçün tabi bir sonucu olmuştur.

DİTİB, yurt dışın da çalışmak ta olan ve ellerin de Pasaportların dan başka bir şeyi bulunmayan bu insanların ihtiyaçlarını karşılamak üzere, ancak 1970’li yıllar da sadece Ramazan ayı ve Bayramı ile Kurban Bayramı dolayısı ile de yurt dışına din görevlisi gönderme imkanı bulabilmiştir.

Almaya’da, teravih ve bayram namazları için 1970 lere kadar, işçilerimiz, kaldıkları (heim) denen evlerin bodrum katlarını temizleyip, içlerinden namaz kıldıracak kadar, Kur’an bilgisine sahiplerin arkasında saf tutmuşlar ve bu oluşumlar, camileşmenin temellerini oluşturmuştur.

1970’li yıllara gelince kadar, aradan geçen on beş yıllık süre içerisinde yurt dışına gönderilen vatandaşlarımızın, problemleriyle ilgilenilmediği, hatta bu on beş yıl içerisin de, dil sorunu halledilmediği için pek çok insanımızın cenazesinin Türkiye’ye geldiği görülmüştür. Çünkü, bilmeyen ve kendilerinin rehberi d olmayan misafir işçilerimiz, doktora gidip dertlerini anlatamamışlardır.

1974 yılından sonra, yurt dışı misafir işçilerimizden gelen yoğun talep üzerine sadece ramazan ayı ve kurban bayramında, DİTİB’den talepte bulunan işçi derneklerine din görevlileri göndermeye başlanılmıştır. Böyle bir geçici görevle yurt dışına giden din görevlileri yurda döndüklerinde oralar da gördüklerini ve yaşadıklarını birer rapor halinde DİTİB’e sunmuşlardır. 1976 yılı ramazan ayı ve kurban bayramın da yurt dışına gönderilen toplam 138 din görevlisinin yerinde tespitlerini, rapor halinde bildirmeleri, konuya ciddiyetle sarılma zamanının çoktan gelip geçtiğini göstermiştir. 1976 ramazan ayın da 92, kurban bayramın da 48 olmak üzere toplamda 140 din görevlisi, Çalışma Bakanlığı ve DİTİB ortaklığıyla, Almanya, Avusturya, İsviçre, Fransa, Hollanda, Belçika, Danimarka, İsveç ve Avusturalya’ya gönderilen din görevlilerinin yurda dönüşlerin de verdikleri raporların tespit edilmesi ve bu raporların neticeleri, ilgilileri ve yetkilileri harekete geçiren aksiyon olmuştur. Din görevlisi istenilen bu raporlar da üzerin de durulan en önemli konuları şöyle sıralamak mümkündür:

1- Vatandaşlarımızın devlete olan güvenirlilik duyguları sarsılmıştır. Çünkü, vatandaşın hiç bir problemi ile ilgilenilmemiş ve yalnızlığa itilmişlerdir.

2- Vatandaşlarımız, gittikleri ülkelerin kültürlerine uyum sağlayamamışlar, kendi kültürlerini hayata geçirecek ortamları da oluşturamamışlardır.

3-Vatandaşlarımız da yalnız kalmışlık duyguları tavan yapmıştır.

4- Vatandaşlarımızın zihnin de her iyinin yabancılara ait olduğu fikri oluşmuştur.

5-Kendilerine, diğer yabancı işçilerden çok daha farklı ve aşağılayıcı muamelelerde bulunulmuştur.

6- Almanya’da yayın yapan Köln radyosunun yayınları vatandaşlarımızın aleyhine olunca, vatandaşlarımızın ruhi yapıları oldukça bozulmuştur.

7-Konsolosluk işlerini yürüten, Türk Konsolosluklarında ki çalışanların, işçilere ilgisizlikleri, dışarıda saatlerce sadece Türk işçilerinin kuyruklar da bekletilmeleri, insanlarımızı rencide etmiştir.

8-Eğitim ve kültür hizmetlerin de devletin Avrupa da yıllarca olmayışı, okullaşmaya önem vermeyişi, vatandaşlarımız, devletine karşı küstürmüş ve 1980 yılında Avrupa ya kaçan sol görüşlülerin, devletimiz aleyhine propaganda yapmalarına neden olmuştur ve bu grup Almanlardan almış olduğu desteklerle Tiyatrolar kurup, vatan aleyhine oyunlar sahnelemeye devam etmişlerdir ve bu durum vatandaşlarımıza çok ağır gelmiştir.

9-Çocukların eğitim ve öğretim problemleri, Türkiye tarihi ile ilgili problemleri hala çözüme kavuşturulamamıştır.

10- Çocuklar, gençler ve yetişkinler din eğitimi ihtiyacı, ibadet yerleri ve imkanlarında devletin çok az katkısı bulunmaktadır.

11- Yurda izinli geldiklerin de karşılaştıkları problemler ve Alamancı muamelesi görmeleri ise ayrıca üzülmelerine neden olmuştur.

Yurt dışında işçi olarak çalışan insanımızın bu ve benzeri bir çok problemleri vardır. Hala çözülemeyen ve çözüm bekleyen....

Son yıllar da öne çıkan problemlerin başın da işsizlik, evlilik , boşanma ve eğitim sorunları ilk sıralara yerleşmiştir. Hala ciddi düzeyde bir azınlık okulları bile açılamamıştır.

Özellikle, ailevi ve manevi alan da görülen boşluklar insanları perişan etmeye devam etmektedir. Ayrıca, Almanlar la yapılan evliliklerin çoğun da hüsran yaşanmıştır.

Bu gün 3 veya 4 üncü kuşak dediğimiz bir nesil yetişmiştir ki, bu neslin yüzde sekseni dinlerini bilmedikleri gibi dilimizi, kültürümüzü ve tarihimizi hiç bilmemektedirler. Türkiye geldiklerin de Türkçe konuşmakta çok zorlanmaktadırlar.

Binlerce insanımızın bulunduğu metropol şehirlerde ki insanlarımız bir çok zararlı propagandanın etkisi altında yaşamaya devam etmektedirler.

Batı medeniyetlerinin her çeşit baskısı altın da geleceklerine ait net bir düşünceleri kalmamıştır ve artık Türkiye dönüşü tamamen hayal olmuştur, Türkiye sadece yazın tatile gelinecek bir tatil ülkesi haline dönüşmüştür.

Selametle...

Yazarın Diğer Yazıları