Mehmet Kanmaz

Adalet herkese lazım...

Mehmet Kanmaz

Mü'minler, ‘Adalet’in, dinin en temel dört esasından biri olduğunu bilirler ‘ubudiyet’ dahi, onun bir lâzımı olarak tanımlanır. Zira, en basit ifadesiyle, adalet hak sahibine hakkını vermek ise eğer, âlemlerin Rabbine tevdi edilecek hak, O’nun küllî rububiyetine karşı küllî bir ubudiyetle mukabele etmektir. Kul, ancak O’na ibadet etmekle, Allah’a karşı adil davranmış olabilir.
Mü’min, yine bu adalet sırrı gereği, Hûd sûresinde buyurulduğu üzere, ‘emrolunduğu gibi dosdoğru’ olmakla; Maide sûresinde buyurulduğu üzere, ‘hakkı ayakta tutan adaletli kimseler’ olmakla’ yükümlüdür. “Bir topluluğa olan kininiz, sizi adaletsizliğe sevketmesin” uyarısına riayetle de yükümlüdür.
Beş ayrı sûrede karşımıza çıkan, “Hiçbir günahkâr başkasının günahını yüklenmez” fermanıyla bildirildiği üzere, suçun şahsiliği esastır çünkü. Bir kimsenin işlediği bir yanlış fiilden dolayı, anne-babası, eşi, çocukları, ailesi, sülâlesi, memleketi, milleti, fikirdaşları, yoldaşları sorumlu tutulamaz.
Gelin görün ki, bu ülkede, bu ilâhî buyruğun ‘doğal hukuk’ kavramı kanunî teminat altına alınmış olmasına karşılık, uygulamada esas olan, suçun şahsîliği değildir.Bu dünyada, suçu işleyen kişi eğer dindarsa, suçun genelleştirilmesi esastır.
Bir lâdinî suç işlerse, geçerli ilke, ‘suçun şahsîliği;’ aynı suçu bir dindar işlerse, geçerli ilke, ‘bu suç çamurunun bütün dindarlara taammüden sıçratılması’dır.
Öyle ki, bu suçun bugün işlenmiş olması dahi gerekmez, velev ki bugün yaşayan insanlar doğmazdan önce işlenmiş olsun, yine de dindarların başında boza pişirmek için istimal olunur.Meselâ, bu ülkede Ali Şükrü Bey cinayeti Topal Osman’ın suç hanesine yazılır da, gerçekte neyin nasıl olduğu hâlâ meçhulde kalmış olsa bile, Kubilay’ın öldürülmesinin faturası kendisini ‘dindar’ olarak tanımlayan herkesin üzerine yazılır.
Bir Hıristiyan teröre bulaşır, ‘Hıristiyan terörü’ olmaz; bir Yahudi terör eylemi düzenler, ‘Yahudi terörü’ olmaz bir dinsiz terör eylemi düzenler, ‘ateist terörü’ olmaz; ama terör eylemini düzenleyen dindar kimlikli biri olsa, ‘İslâmî terör’ olur...
Biz de, bu apaçık adaletsizliği, bu çifte standardı, bu ‘suçun şahsîliği’ evrensel ilkesiyle asla bağdaşmayan iğrenç genellemeyi deşifre edecek yerde, her defasında mahcup ve özür dileyici bir edayla, “Aman bizi de bu genellemeye dahil etmeyin” merhameti bekleriz birinin hatasıyla herkesi yargısız infaza tâbi tutanlardan.
Üniformalı kimi insanlar suç çetesi oluşturur, bu üniformayı temsil eden makamlardan ‘münferit eylem’ açıklaması gelir, son derece haklı ve adaletli olarak, ‘bu kişilerin bu eyleminden içinde görev yaptıkları kurumun suçlanamayacağı’ açıklaması gelir.
Doğrudur da, aynı kuruma soramayız: Peki dindar kimlikli bir insanın yaptığından dolayı bütün dindarlar töhmet altında bırakılıyor, ‘olağan şüpheli’ ve ‘potansiyel suçlu’ damgasıyla sokakta yürümeye mahkum ediliyor?
Suç, şahsîdir.Namaz kılan bir insanın işlediği suçun günahını niye ben çekeyim?“Allah, Allah!” diye bağırıp bir yere bomba attı diye, ben niye “Allahuekber” deyip namaza dururken içten içe etrafı kolaçan etme ve sesimi alçaltma refleksine gireyim?
ELHASIL;Suç, şahsîdir.Dindarlar sözkonusu olduğunda bu yapılmıyorsa, bize düşen, “O suçu ben işlemedim” diye mahcup açıklamalar yapma mecburiyeti hissetmek değil, suçun şahsîliği ilkesini çiğneyen adaletsiz ve toptancı zihniyetle mücadele etmektir.

Yazarın Diğer Yazıları