
28 Şubat bitti mi zannediyorsunuz..!
Mehmet Kanmaz
Dostlar bitmedi maalesef bitmedi nerde ne mutabakatlar yapıldı ise 01 Ağustos günü BÇG cuntasının başı sağlık gerekçesiyle yattığı müebbet hapis cezasından tahliye edildi..bw korkarım devamı da gelecek...!
Şimdi ben ve kader arkadaşlarım, ne yapalım sokağa çıkıp anarşimi çıkaralım gerçekten ne yapmak isteniyor..! Bizler test mi ediliyor..!
28 Şubat’ın Yargısı ile halen cezaevlerinde çile çeken din mazlumlarına Ne olacak, onlar neden tahliye edilmiyor, hastalık ise onlar daha hasta, yaşlılık ise onlar daha yaşlı..!
Güya iktidar bizden yanaymış hani nerde.. yargı adalet dağıtıyormuş nerde adalet.. demek ki halâ muktedir değiliz..!
Dostlar; Yazmak, kalemini kılıç eylemektir. Başındakini Ömer bilen dostun harcıdır, gerektiğinde kalem kaldırmak, ruz-i mahşerde boyun bükülmesin diye her eleştiriyi başkaldırı kabullenmemeyi reddediş sayanlar, aşırı uçlarda sırat-ı müstakim arayan basiret körleridir.
Oysa gerçek dost, arkadaşının hakikatle buluşması için yol ayrımına razı olandır. Hakikati benliğine önceleyenler yalnızlığa aşinadır.
28 Şubat, TSK’larındaki BÇG’nın, semirdiği bünyede mutlak hak iddiasında bulunma cinnetinin tarihidir. Bir batıl-mistik yapılanmanın, bireysel egosunu kitlesel egoya dönüştürmüş modern Barsisa’nın telkinleriyle yeşerttikleri meş’um kutsiyetlerini, zulümle taçlandırdıkları gündür.
Hamdolsun, yüzleştiğimiz bu spritüal cinnet, toplumsal bilinçte gecikmeksizin karşılığını buldu ve milletimiz tarafından kabul görmeyip püskürtüldü ama maalesef devlet kadrolarında ve o yargıda bu kalkışmanın adil yargılaması yapılamadığı için toplumsal ve psikolojik etkilerinin 1000 yıl mı veya ne kadar süreceğine dair henüz bir şey söylemek için erken.
Kamudaki tedbirler, yani devletin ilgili mekanizmaları vahameti vaktinde kabullenip ihtilalci yapı ve işbirlikçileri vaktinde yargılanabilseydi, devletin imkanlarını devlet aleyhine kullanmaya dönük 15 Temmuz darbe teşebbüsü gibi ikinci bir girişimin önüne geçilebilirdi.
Yaşananların psiko-sosyal açıdan pratikte ne gibi olumsuzluklara gebe olacağına dair belirsizlik, çözüm adına üzerinde mutabık kalınmış bir yol haritasından da bizi mahrum bırakıyor. Endişe verici olanı ise, bu yol haritası zafiyetinin, özellikle kamusal alanda bu haklı mücadeleye gölge düşürecek bazı su-i istimallere kapı aralaması…
28 Şubat mücadele sürecinin, gelinen noktada hak edenler kadar bazı hak etmeyenleri de içine alan bir yaklaşıma dönüşme riskiyle karşı karşıyayız.
Her ne kadar başta Cumhur başkanımız olmak üzere hükümet yetkilileri bu suistimale kapı açılmaması adına bazı tedbirler için adım atıyor ve ikazda bulunuyor olsalar da, suç tespiti için belirlenen kriterler ve verilen tavizler yukarıdaki endişeyi doğruluyor.
Bu tür soru işaretlerinin ve suistimallerin asgari seviyeye inmesi için yetkililerin özellikle dikkat etmesi gereken birkaç nokta olduğunu düşünüyorum,
Bunlardan öncelikli olanı, en temel hukuk doktrinlerinden bir olan adaletin geciktirilmeden sonuçlandırılması ve müşteki ve mağdurların haklarının bir an evvel verilmesidir.
Yukarıdaki tespitler BÇG yapısı mücadelenin hukuki sürecinde yaşanan aksaklıklara dair durum tespiti ve tavsiyeden ibaret. asıl problem ise mücadelenin 15 Temmuz meş’um kalkışmasına sebep olması ve ardından ortaya çıkan milli birlik ve beraberlik şuurunu uzun vadede sekteye uğratma potansiyeli taşıyan bir psikolojik zeminde sürdürülüyor olması…
Birçok kimsenin, 28 Şubat sonrası sürecin aksaklıklarını ve iktidarda olan hükümetlerin uygulama hatalarını, hukuk garabetlerini ve halen cezaevlerinde çile çekmekte olan kader mahkumlarını, ifade ederken “Acaba gizli devlet ajanı sempatizanı olarak mı anlaşılırım?”
endişesiyle sürekli bir safını belli etme zorunluluğunu kendinde hissetme sine yol açan bu güvensizlik zemini mevcut
Siyasi görüş ayrılıkları bir yana meslek ve meşrepleri muhtelif her vatan evladının ve özellikle de ASDER mensubu kardeşlerimin 1997’den 2016 Fetö darbe teşebbüsüne kadar sergiledikleri destansı duruş, herhangi bir parti, grup, düşünce ekolü vs.’ye mâl edilemeyecek genişlikte ve derinlikteydi.
Bilinmelidir ki, kifayetsiz muhterisler sadakatin liyakate tercih edildiği ortamlarda, hırslarını sadakat olarak sunmaktan çekinmezler..!
Onun için siyasi ve idari kadrolar, 28 Şubat postmodern darbecileri ile mücadele adına giriştikleri haklı direniş için, kendilerini zan ve vehmin beslediği bir tehevvüre sevk eden köksüz hamasileri değil; adalet ve iz’anın hâkim olduğu ilkeli bir zeminde mücadeleyi tavsiye eden müdekkik ve ehl-i insaf kimselere kulak vermek zorundadır.
Unutmayın, makul insanların yol arkadaşlığını reddederseniz, sadakatini siyasi gücünüze endeksleyen özellikle yargı ve TSK’lerinde halen varlığını devam ettiren Kemalist-jakoben muhterislerin yoldaşlığına razı olmak zorunda kalırsınız… Benden söylemesi…!