Mehmet Kaçar

Zaman ah o zaman yok mu?

Mehmet Kaçar

Zaman iki cihan saadetine ulaştıracak en iyi imkânları insana sunuyor. İnsanın başını kaldırıp bu dünyada ve ahrette neler kazanıp, neler kaybettiğimizin farkına varmamızı ister biz insanlardan. Günlere, aylara, mevsimlere dikkat çeker. İnsanoğlu öylesine dalmıştır ki, bütün beklentilerini, bütün umutlarını, bütün hülyalarını mıhlamıştır toprağa ve ne geçmişi ile bağ kurabiliyor ne de geleceğini bina edebiliyor.
Gözlerini kapatmış, kulaklarını tıkamışsın ve hülyalarını pencereden dışarı attığın ve içerisinde bulunduğun an’a zincirlemişsin kendini. Geçmiş ve gelecek kavramlarını silmiştir kotlamalarından. Bu durumda göremiyorsun, duyamıyorsun ve sana verilen komutları yerine getirmeye çalışıp öylece bekliyorsun. İçerisinde cenneti barındıran zamanı ise bir poşete koyup ortadan kaldırıp duvara asmışsın. Kendince şu an’ı yaşıyorum diyorsun. Pek ala geçmişini ve geleceğini silerek bunu nasıl başarabileceksin? Oysa hiç sorgulamaya dahi gerek duymamışsın!
Zaman, başının üstünde sessiz ve sedasız akıp giderken, okumaya, düşünmeye, üretmeye vaktin olmadığından ve zamanını sınırlandırdığından bahsediyorsun. Akraba ziyaretlerine gidemediğinden yakınırken elinde ve avucunda kalanlarla avunurken koskocaman iki cihan servetini harcayıp atıyorsun. 
Ah neler sığdıramıyorsun ki zamanın içine… İnternet başında geçirdiğin vakitlerden tut da sabahlara kadar izlediğin o dizilere, zamansız ve uzun soluklu uykulara,  AVM’lere, eğlence mekanlarına ve beyhude gezintilere kadar her şeyin içinde sen varsın ve ne ilginçtir ki hâlâ okumaya, düşünmeye, hayır hasenat yapmaya ve yakınlarınla vakit geçirmeye, vaktinin olmadığını söyleyip duruyorsun ve kendinin, zamanının yoğun ve yorgun geçtiğini zannediyorsun… 
Zamanı bir torbayı koyup duvara asmışsın ve ayaklarını toprağa mıhlamış “an’ı yaşıyorum” diyorsun. Oysa anın hep dışında yaşamayı yeğlemişsin. Ama kendini avutmanın yollarını da kendine bulmuşsun…
Bak, Güneş doğup batıyor. Mevsimler gelip geçiyor, yer küre afetlerde sarsılıyor, toprak bire bin vermiyor aksine zamanı tüketenleri hep alıyor, karınca rızkını omuzlamış yuvasına taşıyor, küçük bir serçe kurumuş bir dala tutunmuş son sabah konserini veriyor. Toprak avuçlarını gökyüzüne doğru açmış yağmur duası yapıyor.
Her an her dakika bir sese, bir harekete şahit olunuyor. Ama sen hala aynı rüyayı görmeye devam ediyorsun ve hiç zamanım yok diyorsun.
Farkında değimlisin? Bir yarıştasın, hayır ve kamalat bulma yarışında…
Sonsuzluğa açılan zaman tünelinde yalnız, yapayalnız bir yolcusun…
Ve sen hâlâ hiç vaktim yok demeye devam ediyorsun… 
 

Yazarın Diğer Yazıları