
Yedi Sekiz Hasan Paşa Hikayesi
Mehmet Kaçar
Türkiye Cumhuriyeti kurulurken,Mısır, Pakistan, Afganistan ve Türkiye, İngilizlerin sinsi planlarıyla, üçlü bir yapı oluşturuldu.Anayasal olarak, Cumhurbaşkanı parlamentoya, Parlamento yine parlamentoya, Genel Kurmay başkanlığı da parlamentoya müdahale hakkına sahiptir. İşte bütün darbelerin ardında yatan gerçek budur. Bu yapıda olan bu ülkelerde batı isteği zaman bu üçten birini kullanarak darbe yapabiliyordu.
Anayasal düzeni zor kullanarak keyiflerinin istediği şekilde değiştirmeye kalkan bir grup darbeci, Mesih-Mehdi (!) sayesinde amaçlarına ulaşamadan "enterne" edildiler. Mesih- Mehdinin hiç beklemedikleri şekilde tezahür etmesinin, darbecileri şaşkınlık ve hayal kırıklığına sürüklediği gözlemlendi.
15 Temmuz 2016 tarihinde bir darbe girişimi daha can siper hane çabaları sayesinde engellenerek, dış güçlerin maşası olan kişi ve gruplara unutamayacakları bir ders verildi. Darbenin engellenmesinde kilit rol oynayan isimsiz kahramanlar ve tarih kitaplarının yazmadığı kahramanlık hikayeleri şu şekilde :
Okuma-yazması zayıf olduğu ve imzası Arapça yedi ve sekiz rakamlarından oluştuğu için şu lakabı alan bir paşa vardı. "Yedi Sekiz Hasan Paşa." Kendisi Beşiktaş Karakol komutanıydı.
II. Abdülhamit'i devirmek için Çırağan sarayı baskınını gerçekleştiren Ali Suavi'yi elindeki bir sopayla vurarak öldüren Hasan Ağa'ya bu hadiseden sonra Paşalık (Generallik) unvanı verildi.
Yedi-sekiz Hasan Paşa'nın, mezkur darbe girişiminden çok önce; Sultan II. Abdülhamid'in gözüne girmesini sağlayan olay şu şekilde olmuştur: Geleceğin Osmanlı Sultanı Şehzade Abdülhamit, (ki o günlerde kimse onun Hükümdar olacağını aklına bile getirmemektedir. Çünkü ikinci sırada veliahttır.) genellikle hacı Osman Bayırındaki Kudrettepe Köşkü'nde oturmaktadır. Bir gün Balmumcu Çiftliğine at üzerinde giderken yolunun üzerine muhafız neferlerden biri çıkar "Yassah hemşehrim!.."der. Veliaht, Abdülhamit sert bir tavırla " Tanımadın mı beni? Ben ikinci veliahttım" diye çıkışınca, aldığı cevap ilginçtir. "Veliaht, meliaht dinlemem. Ben Sultanın adamıyım; bir tek onu tanırım!.." Sultan Abdülhamit tahta geçtiğinde, Hükümdarına bu derece bağlı bir adamı unutmayarak aratıp buldurur. Önce subay sınıfına geçirir. Savaş alanlarındaki başarıları sebebiyle rütbesi tekrar yükseltilir. Sonra bizzat Sultanın iradesi ile Ferik (korgeneral) rütbesiyle önemli bir mevki olan Beşiktaş, Muhafızlığı'na getirilir. Beşiktaş, Sultanın oturduğu Yıldız Sarayı ile Dolmabahçe, Çırağan ve Feriyye saraylarını da içine alan hareketli bir yerdi. Bu nedenle, Zaptiye Karakolu Kumandanlığı öyle her babayiğidin harcı değildi.
Bu görevi ifa edecek olanın her şeyden önce Sultanına mideden değil yürekten bağlı olması gerekirdi. İşte Hasan Paşa da bağlılığı cesareti ve cüssesi ile bu makam için biçilmiş kaftandı.
Çırağan Sarayı baskınında yaşananlarsa Hasan Paşayı Müşir(mareşal) payesine ulaştırmıştır. Ali Suavi, İngilizlerden aldığı destekle Rumeli Muhacirlerini etrafında toplar. Bunlar, 93 harbinde yurtlarından olmuş, zor günler geçirmiş cahil insanlardır. Bir gün Çırağan Sarayını basıp II. Abdülhamit Han'ı tahttan indirmek isterler.Yerine getirecekleri ise V. Murad handır. V. Murad'ın kısa süreli iktidarında; Abdülaziz Han'ın şehit edilmesi sırasında yaşanan olaylara yüreği dayanmadığın da için psikolojisi bozulmuştur. Darbeciler Ali Suavi tarafından bir oldu bittiye getirilerek Çırağan'a denizden çıkarma yaparlar. Hasan Paşa o sıralarda henüz Beşiktaş Muhafızı değildir. Bu görevden zaman zaman ayrılıp, savaşlara iştirak etmiş, sonuncusunda başından aldığı şarapnel yarasıyla İstanbul'a dönmüştür.
Olay anında Beşiktaş muvakkithanesinin karşısındaki berberde tıraş olmaktadır. Çırağan dan gelen silah seslerini duyunca tıraşını yarıda bırakarak saray girişine koşar. Ne yapacağını şaşırmış halde kapıyı tutan görevli Zeybek Mehmed'e "Neler Oluyor?" diye sorduğunda şu cevabı alır: "İçeri gir de neler olduğunu görürsün."
Üzerinde silahı olmadığından, az ileride gözüne ilişen zaptiye erine peşinden gelmesini söyleyerek, ani bir kararla kapıcının elindeki sopayı kapmasıyla içeri dalması bir olur. Bu arada karakola haber verilmesini tenbihler. İçeri girdiğin de Çırağan Sarayı'nın harem kısmından gelen kadın çığlıkları, "Sultan Murat çok yaşa" naralarına karışmaktadır. Giriştikleri tehlikenin sonucunu düşünmeyen zavallı kalabalık, Murat Han'ı ortalarına almış bağrışmaktadırlar.
Grup tam önlerinden geçerken birdenbire doğrulur ve elindeki sopayı kaldırarak Murat Han'ı kolundan çekiştiren ve en çok bağıran seyrek sakallı adamın kafasına indirir. Hasan Paşa sopayı adamın kafasına öyle bir sert vurmuştur ki zavallı gık diyemeden yüzüstü yıkılır. Bu şahıs baskın işini tertipleyen meşhur Ali Suavi'dir.
Eğer gerçekleşseydi Türkiye'yi batağa sürükleyecek olan bu hain olay hakkında Hasan Paşa'dan bilgi alan Sultan Abdülhamit Han, bu önemli hizmetini gayet basit bir işmiş gibi anlatmasından çok hoşlanır. Hasan Paşa, artık Müşir rütbesi ile Beşiktaş Karakol Komutanı olmuştur. Devrin şairleri adet olduğu üzere veciz bir beyitle tarih düşerler. Hasan Paşa, Ali Suavi'yi dürüp darbeyi önleyen sopasını yani darbe girişiminin püskürtülmesinde en önemli ikinci rolü alan bu basit silaha "Mehdi" adını verip, Beşiktaş karakolunun duvarına asar. Karşısına getirilen bir suçluları konuşturmak için de sık sık soğanın kabiliyetlerini anlatır.