
Türkler'de Cuma
Mehmet Kaçar
İslâm ve Müslüman Türklerin tarihinde dini bayram(Ramazan-Kurban) günleri gibi Cuma gününün de müstesnâ bir yeri ve önemi vardır.
Fetihleri veya cülüsleri(Padişahın ölümü veya tahtan indirilmesi üzerine tahta geçen yeni padişah tarafından askerler ve memurlara verilen hediyenin adıdır.) takiben hükümdar adına hutbe okunması ve para basılması saltanat ve hakimiyetin birer sembolü telakki edilmiştir.
Osmanlılarda “Cuma Selamlığı” adıyla anılan Cuma gününe özgü özel bir merasim tertiplenirdi.
II. Abdülhamid devrine kadar at ile bu devirden sonra araba ile bir camiye Cuma namazı kılmak için gelen padişah bu camide maiyetiyle beraber Cuma namazını eda eder ve sonra da halkın şikayet ve arzularını muhatap olurdu.
Saraydan çıkarken, Camiye girerken ve Cami’den çıkarken padişah, toplanan gruplar tarafından alkışlanırdı.
O zaman ki alkışlar, el çırpmak şeklinde olmayıp, alkışçıların yüksek sesle şunları söylemesinden ibaret idi:
“Uğurun hayır ola,
Yaşın uzun ola,
Yolun açık ola,
Saltanatına mağrur olma,
Padişahım senden büyük Allah var.”
Osmanlılar zamanında Cuma günü ve namazının, ibadet ve güne riayet için tatil günü olarak kabul edilmesi tanzimattan sonra başlamıştır. Ondan evvel Cuma günleri, memurların Cuma namazını kılabilmeleri için dairelerin uygun yerlerine mescit yapılmış ve minber konulmuştur. Böyle bir yeri olmayan dairelerde çalışan memurlar da yakın camilerde cumayı eda ederlerdi.
1924 yılında çıkarılan hafta tatili kanunu Cumayı, Musevi, İsevi, Müslüman bütün vatandaşlar için tatil olarak kabul eyledi.
1935 yılında çıkarılan yeni bir kanunla da hafta tatili Cumartesi günü saat 13’den başlamak üzere 36 saate çıkarılmış ve Cumanın tatil günü olması o tarihten itibaren terk edilmiştir.
Günümüzde hafta sonu tatili sayısı iki tam gün olarak belirlenmiştir ama bir dönem tek gün iken bir dönem de bir buçuk gün olarak uygulanmıştır.
Cumartesi günü yarım gün tatil uygulaması 1974 yılına kadar devem ettirilmiştir. Ben ilk okul ve orta okulda okurken Cumartesi günü yarım gün ders işledim.
1974 yılında resmi kurumların Cumartesi günü yarım gün çalışmalarının faydalı olmadığı kanaati ile bu tarihte yeni bir düzenlemeye gidilmiş olup, haftalık çalışma süresi 39 saatten 40 saate çıkarılmıştır. Cumartesi ve Pazar günlerinin tam gün tatil olmasına karar verilmiştir.
Hıristiyanlarda pazarın, Musevilerde de Cumartesinin tatil olması, o günlere özgü merasim ve vecibelerin bir neticesinden dolayıdır. Türkiye’de yaşayan Musevilerin çoğu Cumartesi günü öğleden önce de iş yerlerini açmazlar ve tatil ederlerdi.
Müslümanlarında çoğu, -memur iseler, istirahat ve yemekten fedakarlık ederek- Cuma namazını kılmak için camilere koşarlardı. Cuma izni ile ilgili 2016/1 sayılı Başbakanlık Genelgesi 8 ocak 2016 tarihli Resmi gazete’de yayımlandı. Genelge de yer alan ifadeye göre, Cuma namazı, saatinin mesai saatine denk gelmesi halinde, izin verilecek ama bu izin mesaiye eklenecek. Böylece mesai kaybının önüne geçilecek. O zaman Başbakanlık Koltuğunda Ahmet Davutoğlu vardı. Cumhurbaşkanlığı koltuğunda Sayın Recep Tayyip Erdoğan ve iktidar partisi AKP idi.
Elimizde bir istatistik bulunmamakla beraber şunları söylemekte fayda mülahaza etmekteyim: Türkiye’de Cuma günü camilerin topladığı Cemâat ölçüsünde genç ve yetişkin insanları toplayabilen hâdiseler ender görülür.
Milli birlik ve beraberlik, halk eğitimi, kalkınma seferberliği, salgın hastalıklar ve kötü alışkanlıklarla mücadele gibi çok önemli konularda bu toplanıştan ve bu gönüllü dinleyişten, masrafsız olarak, azami istifadeyi sağlamak mümkündür. Ancak bunun için idareciler ile cami hatiplerine önemli birer görev düşmektedir.
İdareciler, her sınıf halkın bu ibadeti rahatça ve gönül hoşnutluğu ve huzur içerisinde edâ edebilmeleri için Cuma günü hiç değilse öğle tatilini biraz uzatacak tedbirler almalıdırlar.
Cami hatipleri de, Hz. Peygamber’in (s.a.v) sünnetinden ayrılmayarak Cuma hutbesini ölçülü, tutarlı, halkı bizar etmeyecek şekilde ayarlamalıdırlar.
Hele hele zuhr-i âhiri kılmadan veya imamla beraber dua etmeden cami’den çıkan müslümanı kınamanın İslam’da yeri olmasa gerektir. Asıl olan vakti müsait olanlara, zuhr-i ahirin kılınmasının ehemmiyeti en ince ayrıntılarına kadar anlatılarak cemaatin zuhr-i ahiri kılmaları teşvik edilmelidir.
Fi Emanillah!