
TÜRKİYE, KORKAK SİYASETİ TERK ETTİ
Mehmet Kaçar
Türkiye Cumhuriyeti, kendisini son yüz yıllık zaman dilimin de, dış politika olarak çok silik ve korkak bir politika izlemek zorunda kaldı. Bu zorunluluğun neticesinde de ciddi ve vahim denilebilecek hatalarla yaşamak zorunda olduğunu kendine kabul ettiren bir ülke durumuna düşürülmüş bir ülkedir.
Bizim, bu konuda en bariz ve büyük hatalarımızdan birisi de şöyle olmuş bir hatadır. Bu yüzyıl içerisin de hangi bloğa ve kültüre inanmışsak bu blok ve kültürün dışarısın da kalan ve varlıklarını sürdüren bloklara, medeniyetlere ve kültürlere gözlerimizi bakmaz hale, kulaklarımızı duymaz hale getirmiş bir ülke konumuna gelmişizdir.
Türkiye Cumhuriyeti 2000’li yıllardan önce, Avrupayı kıble kabul edip, dümenini okyanus ötesine kırınca, onlar ne derse, evet paşam, he paşam dediği yıllar da, Orta Doğu’yu ve Asya’da bulunan birliktelikleri hep görmezden gelmiş bir ülkedir.
Arap ülkeleriyle ticari-ekonomik, sosyal ve kültürel ilişkilerimiz geliştirdiğimiz de, ülkeye şeriat gelecek ve laiklik yıkılacak korkusu ve travması pompalanmıştır, elli atmış yıl.
Oysa ki, bunun doğrusu böyle bir algı değildir. Biz orta doğuya açılırsak, ya da Asya’ya direksiyon kırarsak, ABD ile müttefik ve dostluk ilişkilerimizin zarara uğrayacağından korkmuşuzdur.
Bunun da üstünde olan bir baş belası korkumuz da şudur. Eğer bizim Asya’da sınır komşumuz olan, eski SSCB (çatısı altında Türk Cumhuriyetleri de vardı)ile ilişkilerimizi, sosyal, ekonomik alanda geliştirmek, “Yâ! ABD’yi kaybedersek bize” kim hami ve abi olacak o zaman korkusuyla bu güne kadar yaşayıp gelmişizdir.
Aslın da bu yaklaşım ve travma tarzı, bize soğuk savaş dönemlerinden, 1970’li yıllardan kalma bir hastalık haline dönmüştür. Araplarla ekonomimizi düzeltirsek şeriat gelir, Ruslarla iyi ilişkiler kurarsak(sosyal-ekonomik ve siyasi), bu ülkeyi komünistler işgal eder ve o zaman ABD ve Batılı müttefiklerimiz(hiç yanımızda olup yardımlarını görmedik de) bize yardım etmezler korkusuyla 70-80 yıl yaşadık veya vatandaş olarak bize yaşattılar.
Normalin de coğrafyamıza bakacak olursak , Türkiye Asya ve Avrupa’yı birleştiren bir köprü ülke durumundadır. Bu coğrafi yapısıyla Türkiye, Avrupa ve Asya güç dinamiklerinin de buluştuğu çok ciddi bir merkez durumundadır.
Bu coğrafyada, bu merkezde olan bir ülkenin sancısız olması düşünülemez. Eğer böyle bir düşünce yapısını yani sancısız, ağrısız olması düşünülemezdi zaten. Eğer bir gün gelip de böyle bir düşünce yapısını yani sancısız-ağrısız bir ülke konumunu kazanacak olursak, Askeri, sanayi ve iktisadi (ekonomik) alanlar da dünyada başa güreşen bir devlet konumuna acil gelmemiz gerekmektedir. Türkiye, son yıllar da bölge dinamiklerini dengelemeye çalışırken ABD-Batı ve Rusya dengesini tahtaravallinin iki ucuna oturtmaya çalışırken, kendisi de uluslararası bir denge unsuru olmak için tahtaravallinin ortasın da yer almak için çalışmaktadır.
Şu da unutulmamalıdır ki, Batılı ve Doğulu güçler, bin yıllık tarihi kültürümüzde zaten varlardı. İran şii devleti de onların maşa olarak kullandığı bir ateş maşası olarak o da vardı ve batılılar hep bu maşayı, İslam ülkelerinde kullana gelmiştir.Bundan sonrasın da da yine hayatımız da olmaya ve bu ateş maşasını kullanmaya devam edeceklerdir.Şunu da kabul etmemiz gerekir ki, milletler kendi rejimlerinin ayakta kalması ve yaşaması için diğer milletlere hep çelme taka gelmişlerdir. Yani mührü ele geçiren sultanlığını sürdürmüştür.
Bura da önem arz eden durum, ülkelerin bu ilişkileri kendileri lehinde nasıl yön verdikleridir. İşte uluslararası ilişkilerde ki müttefikliğin önemi de bu nokta da devreye girmektedir. Karşımızdakileri döverek, sopa göstererek, tehdit ederek bir adım atamayacağımız gibi kendi çıkarlarımızı da yönlendiremeyeceğimiz anlamına gelir. İkna etmekten başka da çare yoktur. İşte Rusya örneği önümüzde canlı ve taptaze mas üstün de durmaktadır.
Terör ve teröristler, canımızı yaktığı sürece, tepkilerimiz de o ölçüde artıyor ve çok haklı bir şekilde de tepki lisanımız da yüksek tondan konuşulur hale geliyor. Ne var ki, bu yapımızı, bütün dünya bizi bölmeye, parçalamaya ve sömürge bir devlet haline getirmeye çalışıyorsaya indirgemek de biraz yanlış bir yaklaşım olacaktır. Öncelikle bu yanlış düşünceden hızla vazgeçmemiz gereklidir. Çünkü Türkiye coğrafi konumu ile birilerinin vazgeçip de diğerine bırakıp sahadan çekileceği bir ülke değildir. İşte 15 Temmuz 2016 tarihinde Rusya’nın tutumu bunun en açık delili olmuştur. Ne ABD ve Batı ve nede Rusya bu ülkeyi tamamıyla diğerine bırakacak değildir. Böyle bir durumda Türkiye’den çok kendilerinin kaybı olacağını da çok inceden düşünmektedirler.
Yolun herhangi bir yerinde, bizim müttefik dediklerimiz veya muarızlarımızın, askeri ve inanç gücümüzle güçlülüğümüzü önemsemeleri gerektiğini de biliyorlar.
Ne var ki, yaşadığımız ortam da, gerek Suriye krizi ve bu krizin toplumsal ve ekonomik maliyetleri, diğer yandan da içinden çıkıp kurtulmak istediğimiz halde canımızı acıtan ve ağrıtan terör imtihanı tüm siyasi, politik ve sinirsel ve sosyal yapımızı da alt üst etmeye devam etmektedir.
PKK ve DAİŞ gibi dünya çapında ve dünyanın desteklediği terör örgütlerine kök söktürmenin de bedelini tabi ki yaşayacağız ve bunun da bilincindeyiz. Allah yar ve yardımcımız olsun.
Fi Emanillah....