Mehmet Kaçar

'Şuyyûu Vukûundan Beter'

Mehmet Kaçar

İftira kelimesi, Arapça bir kelime olup “firye” kökünden türetilmiş olan iftira kelimesi, bu gün peynir ekmek yer gibi bir durum arz etmektedir ve hiç kimse bunun önemine dikkat etmemektedir. Yani ruhsal hastalıkların hemen hemen en başında gelmektedir.

İftira kelimesi, bir kimseye kasıtlı ve asılsız suç yükleme, kara çalma, asılsız iddia ve beyan “ olarak, Türkçe ‘de karşılık bulmuştur.

İftira da cehaletten ziyade, art niyet ve bile bile gerçeği sapıtma durumu söz konusudur. Bu yönüyle iftira, art niyet ve kötülük söz konusudur. Bu içsel bir duygudur de aynı zamanda.

İftira atan şahıs, iftira attığı kişiyi küçük düşürmek istediği kimse de bir takım kusurlar icad etmek suretiyle ona zarar vermek, onun itibarını gölgelemek ister. Şikayette üç aşağı beş yukarı bu amaçlarla yapılır. Belki kısa vade de bu durumdan fayda sağlayabilir. Ama iftira, aslın da insanın kendi şahsiyetini küçülten kendine olan saygısını azaltan ve netice itibarı ile de en çok zararın iftira atana yani müfteriye döndüğü psikolojik bir hastalıktır halidir.

iftira atmanın temelin de, muhatabının temizlik, güzel ahlak ve asaletin içine sindiremeyen, onu kıskanan, onu meşru çevrede yenemeyeceğini fark eden insanın mağlubiyet psikolojisi yatar.

İftira, kibir kıskançlık, hased, bencillik, hırs, gibi olumsuz duyguların yanı sıra, kişinin ahiret gününe olan iman duygusunun hiç bulunmadığını veya hiç bulunmadığını veya az olduğunu gösteren çok açık bir delildir. Çünkü iftira; gerçeği gizlemek, hak etmediği bir takım imkanlara sahip olmak, masum birisini rezil etmeye çalışmak vb. bir çok “kul hakkını”da için de barındırır.

Diğer bir şekliyle de iftira iftira, sadece iki kişi arasında olmaz. Kendisine iftira atılan şahıs, hiç bir bilgisi olmayan bir mevzu da, herkesin içerisin de mahcup ve çaresiz kalır. İnsanlar, başta bu kötülüğü o temiz şahsa yakıştıramazlar da, daha sonra ki zamanlar da iftiranın izini silmek hiçte kolay olmaz.

İftiranın diğer bir boyutu da, kötülüğün ulu orta işlenmesine, insanlar arasında , kötülüklerin yayılıp konuşulmasına, saf zihinlerin de idlâl olmasına, dillerin dedikodu, su-i zan ve gıybetle kirlenmesine neden olur. Eskilerin ifadesiyle, şuyûu vukûundan beter” haller olur.

Bütün bu veriler, iftiranın fert ve tolum hayatında meydana getirdiği yıkımı gösteren bir kaç misalden ibarettir. Ancak iftira, zincirleme olarak ferdi, ailesini, çevresini ve toplumu içten içe kemiren büyük bir felaket ve toplumu kamplaştıran şeytani, içsel bir hastalıktır. Temel insan haklarını ortadan kaldırabilecek kadar da tehlikelidir. Dinimiz İslam ise iftiranın her çeşidini yasak etmiştir(en-Nisa; 112, el- Ahzab; 58).

Ancak, iftiranın, en kötü olanlarından birisi de, insanın namusuna atılan iftiradır. Bu adeta insanı en hassas yerinden vurmak, onun manevi şahsiyetine zarar vermek ve toplum da şerefini onurunu iki paralık etmek demektir. İftira atılan kişiye, dünyevi ve uhrevi çok büyük zararlar vermek demektir. Bu tür iftiranın en çirkini ise, masum ve iffetli, namuslu, şeref ve onurlu kadınlara atılan iftiradır ki, dinimiz İslam da buna “kazf” adı verilir ve Kur’an-ı Kerim de bu konu da dört şahit getirmeyenlere de”had” cezası uygulaması emredilmiştir ki bu da kadının en üst seviye de korunduğunu gösteren en güçlü bir delildir.(en-Nur:4-13).

Yüce Rabbı’mız da bu çeşit bir çirkinliğin ve günahın, kötülüğü şu ayetlerde bize bildirmiştir: “Namuslu, kötülüklerden habersiz Müslim kadınlara zina isnadında bulunanlar, dünya ve ahirette lanetlenmişlerdir. Onlar için büyük bir azap vardır.”(en-Nur: 23).

Böyle bir iftira duyduğun da, Müslüman ve Müminim diyen kişinin, hüsn-i zan da bulunmak, bizzat şahidi olmadığı bir şeyi diline dolamak(en-Nur:12-17); Allah’ın huzurun da konuştuğu her cümleden hesaba çekileceğini idrak etmektir. Çünkü dil, kulak, göz ve gönül; hepsi yaptıklarından sorumludur. (el-İsra: 36).

Kur’an, Hz. Meryem’i iffetsizlikle suçlayıp da iftira atanlara (en-Nisa: 156, Meryem;27-28) ve Hz. İsa’nın(as) bir mucize olarak babasız dünyaya geldiğini ilan etmiştir. (Hz. Adem(as)in hem babası hem de, anası da yoktur. Baba ve anası topraktır.).

Yine Peygamber(sav) Efendimizin en sevdiği eşlerinden birisi olan Hz. Aişe’ye(r.a) yapılan itham ve iftiralarla ilgili ayetler nazil olmuştur ve Hz. Aişe(r.a) Kur’anı Kerim lisanıyla “Tebrie” edilmiştir. Yani temizlenmiş, temize çıkarılmıştır(Nur;11-26).

tarih boyunca Peygamberlere ve sâlih zatlara çeşitli iftiralar atıldığı gibi(Yusuf-Züleyha ilişkisi gibi), Allah’ın zat ve sıfatlarına dair de kafir ve müşrikler tarafından pek çok iftira atıldığı da görülmektedir. Kur’an da bu türden pek çok yalan beyana cevap vermiş olup; Allah’ın oğul, kız edinmesi(es-Saffat; 151-153), Putlardan yardımcılarının bulunması(el-Enam;140, Yunus; 59) gibi bir çok bâtıl inanç açıkça ayetler de ret edilmiştir.

Bütün bu anlatılanlar göstermektedir ki, ilk insandan beri başta şeytan olmak üzere, bütün şeytanlaşmış varlıklar, Allah’a, Peygamberlerine, salih ve sadık kimselere çeşit çeşit seviyesiz iftiralar atmışlar ve bu iftiralarıyla da kendi, eksik açıklarını(selim olamayan akıllarını) ve düşük ahlaklarını göstermişlerdir.

Anacak Rabbımız, bu iftira atanların iftiralarını ret etmiş, onlara dünya da zillet, ahirette de lanet ve ebedi azap hazırlanmıştır.

insanların kendi nefsi ve ruhi(içsel- ya da asabi) hastalıklarının tedavisi ile meşguliyeti, aslında başkalarının hata ve kusurlarını görmekten alıkoyar. Bu yüzden yalan ve iftiraya meyleden kimseler; öncelikle kendi iç dünyalarına yönelmeli ve bura da yuvalanmış kibir, enâniyet, haset, nefret, kadere ve kazaya isyan ve benzeri, ruhu öldüren ölümcül hastalıklarla mücadele etmelidir. Aksi halde nefis ve ruhundaki ölümcül zehir, başka insanlara tesir etmeden önce kişinin kendi içinde ki içsel ölümüne neden olup, psikolojik(asabiyet) hastalıklarını tetikler.

Bir başkası hakkın da haset ve düşmanlığa niyetlenen kimse, önce kendisini, güzel niyet ve amellerini ateşe (cehenneme) vermiş olur.

Günümüz de iftira “psikolojik bir savaş yöntemi “ olarak kullanılagelmektedir. Elinde ki medya imkanlarıyla bir kişiye başlayan iftira kampanyası, karşı taraf pes edinceye kadar aralıksız ve acımasız bir şekilde devam ettirilir. Bu o kadar kesif bir propagandadır ki, bir müddet sonra kendi yalanlarına kendileri de inanmaya başlar.

Türkiye’de yürütülen “algı operasyonları” ve “iftira kampanyaları” da çok meşhurdur. Herhangi bir kul hakkı ve ahiret kaygısı taşıyan kimseler, her türlü saldırıyı mubah saydıkları bir anlayışla dillerine doladıkları yalan ve iftiraları, ellerinde ki bütün vasıtalarla, Türkiye içinde ve dünya da yıllardır yaymaya çalışmaktadırlar.

Kısaca, iftira bir kişi hakkın da sözle yapılan bir suçken bile haramdır, lânetliktir ve kul hakkı ihlali nedenidir. Bir de bunun hakkı iz bırakmaya dönük, sistemli, organize ve kitlesel iletişim vasıtaları kullanılarak pek çok kişi tarafından yapılması, suçun vehameti de ahiretteki cezasının büyüklüğünü de katlayarak artırır.

Rabbımız bizi “kul hakkı nedeniyle” ahirette “müflis” kullarından eylemesin... Amin.

Selam ve Dua ile....

Yazarın Diğer Yazıları