Mehmet Kaçar

Suriye'liler üzerine antipati değil sempatiye ihtiyaç var!

Mehmet Kaçar

Bugün, Türk toplumunun Suriye’lilere karşı olumsuz tavırları önyagıdan başka bir mesnede dayanmamaktadır.

Herhangi bir konu veya kişi hakkında yeterli derecede doğru bir bilgiye sahip olunamaması ve onlarla konuşulmamasına rağmen, kulaktan kulağa duyma veya başkalarının kendi görüşlerini yansıttığı, söylemler veya yazılara dayanarak birileri ve Suriye’liler hakkında nefret hislerimiz kabartılıyor veya kabartılmaya çaba sarf ediliyor. Onlara karşı sempati yerine antipati duyabiliyoruz. Antipatiler de zamanla nefrete nefretten de adavete(düşmanca nefrete) kadar sürüklüyor insanları. Bunu müteakiben de toplum otomatikman kutuplaştırılıyor ve tahammül sınırlarını hızla harcayıp tüketiyorlar. Bu manipülatörler, inanın toplumu germek ve sinirleri bozmaktan başka hiç bir işlevi yerine getirememektedirler.

Toplum birbirini karalamakta adeta yarışır hale getirilmek isteniyor. Dedi kodu makineleri bunun için hızla çalıştırılıyor. Bu şekilde ayrıştırılan ve birbirlerine tahammülsüz olan düşman kardeşler ise birbirlerinden bahsederlerken hep nefret söylemleri ile bahseder hale geliyorlar. Kimsesiz çocuklar ve ölüler üzerine bile tahammülsüzlük diz boyu. Bu necip millet bu hale gelmemeli ve getirilmemeliydi. Kimin veya kimlerin niye, nasıl yaptığı belirsiz bu tehlikeli ortamın ortadan kaldırılması için gereken adımlar her kademeden hızla atılmalıdır. Her geçen günde seviyesi yükseltilmeye çalışılan sıcak kutuplaşmanın(zıtlaşmanın) seviyesi soğutularak hızla düşürülmelidir.

Egosuna hakim olamayıp, hep kendi yaptıklarını doğru diye dayatan, başkalarını da kendi doğrularına inandırmak için her yolu deneyen, başka bir insanın varlığına saygısı olmayan, ama bunun karşılığında da kendisine muntazam bir saygı gösterilmesini bekleyen, sadece ben iyiyim, ben haklıyım, ben biliyorum, ben doğruyum, ben yaparım diyenler, başkası hep yanlış yapar, kimse benim kadar bilemez, bilse de onların hisleri benim kadar güçlü değildir düşüncesinde olanlar, kendileri için istediklerini bir başkası için ise asla istemezler.Kendi değerlerine sonsuz kutsallık atfederler ve diğer değerleri hor görür ve nihayetinde de her alanda başarısız ve kinci bir jenerasyon oluşturularak, kendi başarısızlıklarını başkalarının sırtına yükleyerek, düşmanca bir tavır takınarak egolarını tatmin ederler.

Okumayan, araştırmayan, öğrenmeye vakit ayırmayan, akıl etmeyi bir türlü kabullenmeyen, düşünmeyen, bilmeyen, görmemezlikten gelen, sormayan, başkalarının iki dudağı arasında gevelenen sözlere göre yaşayan, kendisinin hiç bir fikri olmayan, alim kesildiği meydanlarda toplumu nereye sürüklediğini belli etmeyip, kamufle eden, yarınların bizleri beklediği bir Türkiye’de yaşamanın ızdırabını şimdiden hisseder gibiyim.

Kutsal kitapların öğretisinde, insanların huzuru ve refahı ile kardeşliği ve insanca yaşamı, şerefi, onuru, haysiyeti için yol göstericiliği olmasına ve buna tüm insanların inandık ve iman ettik demelerine rağmen, uygulama sahasında bütün bunları aklımıza bile getirmedik veya kendi egomuza göre uygulama yolunu seçtik. Belki de uygulamak istediğimiz gibi uyguladık ve bunu da kitaplara göre değilde bizim anlayışımıza göre anladığımız bir din diye dayatıp uyguladık.

Geçmişte yaşanmış cüzi hadiseleri, bizlere nakleden ve bunlardan ders alınmasının gerekliliği üzerinde duran, bütün kaynaklar elimizin altında olmasına rağmen yada olması gerektiği gibi değilde biz insanların nefislerine göre yaşanılması gerektiği gibi bizlere aktarılmaya devam edilmesi de bu tür davranışların kaynağını oluşturmaktadır. Yada günümüzde bu kaynakları dejenere edip bizlere doğru diye sunan birileri var yahut da bizler yine anlamak isteğimiz yanlışları seçip öyle anlayarak insanlara sunmaya devam ediyoruz.

Aslında insanlık bunu hiç mi hiç hak etmiyor. Biz tüm dünyaya insanlık dersi vermiş bir millet olarak böyle bir halk hiç değiliz.

Toplumda oluşturulan enaniyet hem insanı hem de evreni yok edecek güce sahiptir. Böyle düşmanlıklar bize hiç mi hiç yakışmıyor. Ya bizler yanlış yaşıyoruz yada her şeyi yanlış anlamaya devam edip, doğrulara selam vermiyoruz. Hayatı ve doğru insan olmayı dahi ters kulpundan tutup öyle anlamaya çalışıyoruz. İşte bu yanlışlara da doğru diyerek yaşamaya devam ediyoruz. Yahutta birileri bu yanlışları doğru diye direterek bizleri de bu yanlışlarla yaşamaya zorluyor.

Hayatı ve şehrimizi olması gerektiği gibi yaşanılan bir hayat ve şehir haline ulaştırmak dileğiyle

Selam ve Muhabbetle!...

Yazarın Diğer Yazıları