
Şekli dindarlık mı fikir-ameli dindarlık mı?
Mehmet Kaçar
Berlin Yavuz sultan Camisinde, rahmetli Mehmet Bıyıklı hoca efendinin yerine bir aylığına geçici olarak görev yapmıştım. Bir Cuma günü, Cuma namazından birkaç saat önce camiye intikal ettim ve çay ocağındaki çayı demledim ve Cuma vaktini beklemeye geçtim. O arada vaaz ve hutbe konularımın üstünde bir daha mütalaa ediyordum.
Cemaatten bir kardeşimiz, Cuma günü olması hasebiyle, takım elbisesini giymiş, Mercedes otomobille cami önüne geldi. Otomobilini park ettikten sonra çay ocağına gelip selam verdi ve boş bir yere oturdu. Çay ocağına önemli gördüğüm ve çeşitli gazetelerden kestiğim yazıları asmıştır. Bu kardeşimiz onları incelerken, ben bir bardak çay ikram ettim. Çaydan bir yudum aldıktan sonra; “Bu camide Cuma namazı kılınmaz, parti gazetelerinden yazılar asılmış” dedi.
Ben, biraz bozuldum ama belli etmek istememiştir. Hacı biraz daha ileri giderek, “sen imam olamazsın, çünkü bu yazıları asan sensin” deyince, ben artık susamazdım.
“Hacım, bak ne güzel, erkenden camiye gelerek, cemaatten ilk olma sevabına nail olmuşsun. Bu çok güzel. Başındaki namaz takkesini yeni. Bakabilir miyim dedim ve beni kırmadı. Madein Çina yazıyordu. Bak bunu yabancılar dokumuş. Onlar genelde gusül abdesti almazlar. Ama sen bunu başına takmışsın. Ayrıca Resûlullah(sav) Efendimiz sarık sarardı. Sen sarık sarmamışsın. Efendimiz(sav), cilbab giyerdi sen İtalya’dan ithal takım giymişsin, Efendimiz çarık giyerdi sen yine İtalya’dan ithal deri ayakkabı giymişsin. Efendimiz(sav), Deve veya eşeğe binerdi oysa sen yine batılıların ve gusülsüzlerin ürettiği hem de Mercedes marka otomobil ile camiye geliyorsun, acaba bunların hangisi sünnete uygun ve İslami bir durum dedim.” Buna çok sinirlendi ve ikram çayımız dahi içmedi. “Sizinle konuşulmaz dedi ve Mecedesine bindi ve gitti. Acaba Berlin’de kendi şartlarında Cuma namazı kılacak bir cami buldu mu bilemem.”
Bu kısa açıklamadan sonra şu soruyu sorarak konumuzu açıklamaya devam edelim. Asıl sünnet İslam ümmetinin pek çoğu gerek savaş ve gerekse iç çekişmelerden dolayı açlıktan ölmemek için çabalarken, asgari ücretlinin geçim sıkıntısı çektiği bir zamanda, fakir-fukaranın zorluklar içerisinde kıvranarak çaresizce yaşadığı bir dönemde sen lüks ve şatafat içerisinde yaşamamalısın, mali imkanlarını din kardeşlerinle paylaşmalısın ve stok yapmayıp stok yapanlarla mücadele etmelisin. Zekât’ımı veriyorum deyip kurtulamazsın, çünkü zekât zaten sana farz ve onu ifa etmek zorundasın. Hatta onu dahi kırpanlara müdahale etmelisin. Sen sadakayı cariyeyi artırmak zorundasın. Ümmetin zor anlarında sadakayı cariye vermek lazım. Bundan da önemlisini burada söyleyelim!
Senin Müslüman kardeşim aç ve sefil bir hayat yaşarken, sen kral yavrusu evlerde, rezidanslarda, akıllı evlerde otururken, evinin damı naylonla kaplı, kömürlükten bozma, banyo yapacak yeri dahi olmayan bir yere 300-500 liraya kiraya mültecilere ben yardım ediyorum diye verirken vicdanen rahatsan ve onların üşümesini hissetmemek ve aman canım sende nasıl olsa mülteci, beğenmiyorsa çeksin gitsin diyorsan, sokaklarda, köprü altlarında yaşayıp, karda kışta orada yaşayanları göremiyorsan, bunların karınlarını doyurup, ısıtamıyorsan, en azından evine almasan bile bir ev Pandemi dolayısı ile devletin verdiği teşvik ve destekleri, sen kalkıp dolara yatırarak hem devleti hem işçiyi mağdur ediyorsan senin yaşadığın acaba hangi insanlığa, hangi dine ve hangi sünnete sığıyor?
Asıl sünnet nedir bilir misin?
Helal yollardan kazanmak ve helalinden yemektir. Bunu kazanırken de bereketlendirmesi için Allah(cc)’a dua etmek ve sadakayı cariye yaparak bereket elde etmektir.
İsraf etmemek, israf sadece ekmek ve yemekte olmaz tabi, zamandan çalmamak, işçinin haklarından çalmamak, emekten çalmamak, hayatın sıhhatinden çalmamak, aldığın nefesin hayırlı olmayanından çalmamak, elektrik, su çevreyi kirletmemek, görevini yaparken acaba Allah(cc) benden razımıdır ki diye kendi kendine sormak vs.
Paylaşımcı olabilmeyi öğrenmektir. Yanında çalıştırdığı işçinin ücretini asgariden değil de üstünde verebilmektir.
Şunu unutmayalım ki, sünnet, dini bedel ödeyerek yaşamaktır, dini yaşarken ucuza kaçmamak ve en kalitelisi şeklinde, önemseyerek yaşamaktır.
Dini şekle, şemale indirgeyip dindarlığı, ruhsuz bırakmamaktır.
Yani halkın derdi ile dertlenmek, halkın içinde olmak, fildişi kulelere kapanmamak, mazlum ve mahrumların derdine koşmak ve bu koşmaların bal yapmayan arı cinsinden olmayanından yani bal yapan arı cinsinden olabilmektir.
İşte sünnet bu benzerlerini peygamber edası ile yapmaya çalışmaktır. Ben böyle düşünüyorum. Bilmeme sizler ne düşünür ne işlersiniz? Varın ona da sizler karar verin. Fi Emânillah!