
ŞEHİR, BETON VE HAYVANAT BAHÇESİ!
Mehmet Kaçar
Şehir ve beton. Hemen hemen her yer cadde, sokak, mahalle beton!..
Yeşili, yaprağı çiçeği olmayan ağaçlar,
Hayvanların anatomisine uygun olmayan tabiat şartları ve hayvan barınakları...
Bu olsa olsa büyük bir cahillik ve vurdum duymazlık olur...
Burada sadece para kazanmak amaçlar hizmetler var. Belediyeler verdikleri hizmetleri, yüzme gibi, gölet gibi, park gibi sadece para ve ekonomik olarak kullanmakta. Çocukların, insanların rahat ve huzuru paraya bağlı...
Çocuklar, şehir betonla çevrilmiş hapishanesinde birer mahkum! Yavrum toprağa hasret. Anne baba yavrum parkta yabancı ile konuşma, yabancı birisi bir şey verirse alma, caddeye çıkma derdinde! Endişeli velilerle dolu bir şehir...
Hayvanat bahçelerine götürülen çocuk! Özgürlüğü elinde alınmış, kafeslere mahkum edilmiş, aslanı kaplanı görse ne yazar. O küçük beyninde hayvanların mahkumiyeti kazınmış olmuyor mu?
Hayvanat bahçelerinde ki mahkumiyetin çocuğun küçücük beyninde bıraktığı hasarı tamir etmeyi hiç düşünen var mı? Bunu dert edinen var mı? Bu mahkum hayatı çocuğun beyninde iz bırakmayacak mı?
O hayvanlar, insanlar görecekler ve onları tanıyacaklar diye, doğal ortamlarından esir edilip getirilmiyorlar mı? İnsanların mutluluğu için mahkum edilmiyorlar mı? Ne cahil ve nankör bir yaratık şu insan! Kendinden başkasına hayat hakkı tanımıyor, kendi hem cinslerini köle olarak kullanıyor, hatta katlediyor, kan döküyor. Kanını içtiği yine bir insan!
Mahkum edilen bu hayvanların yaşam şartları yaşadıkları şehir deki ortamları, doğasına, yaşamına ve ömrüne hiç mi hiç uygun değil, özgürlüğünü hiç yansıtmıyor. Bu hayvanlar buralarda bunalım içerisindeler, beyinleri dumura uğramış, başlarını bir sağa bir sola sallar hale gelmişler. Bunalımlar yüzlerinden okunuyor.
Hayvanca psikolojileri alt üst olmuş durumda ve ne işim var benim burada der gibi bakıyorlar ve hatta beni ey insan hangi suçumdan dolayı mahkum ettin diye sorar gibiler. Ruhen çökmüşler, acılar içerisinde sergilendiklerinin farkındalar.. Görücüye çıkarıldıklarının bilincindeler.. Bu mahkum hayvanların gözlerine iyi bakın, orada ki masumiyeti ve mahkumiyetin üzüntüsünü eğer görmek isterseniz çok rahat görürsünüz..
Biz insanlar, kendi hemcinsi olan insanları dahi kimyasallarla, kundaklamalar diri diri yakıp, zehirlemiyorlar mı? Esaret altına alıp mahkum ettiğimiz bu hayvanların mutsuzluğundan mutluluk bulmuyor muyuz?
Mahkum bir hayvanın, sergilenmekten başka bizlere bir faydası yoktur. Çocuklarımızı mutlu etmekten başka da bir işe yaramazlar. O kafeslere o hayvanlar seni tıksalar ve çocuklar sergileseler mutluluk duyabilirmisiniz? Tabiki hayır!..
Bırakın ey insanlar! Çocuklarınız, mahkum ve özgür olmayan, mutsuz, ruhu acıdan kıvranan hayvanları görüp de mutlu olmasınlar. İğdiş edilmiş ve doğal hayatın dışarısına çıkarılmış hayvanları görüp sevmesinler!..
Çünkü bu doğa, hayvanlarında özgürce kendi iklim kuşaklarında yaşadığı sürece güzeldir. Yaratılışta budur, husunda budur, güzellik de budur zaten...
Anne-babalarımız yahut yuva eğitmenlerimiz, bizler çocukken elimizden tutarak, götürdükleri, yahutta her hangi bir okul gezisi ile gittiğimiz, hayvanat bahçelerinde, çocukluğumuzu, biraz korku, biraz yeni hayvanları tanıyarak yaşamımız ayrı bir tat verirdi. Bazende biraz yaklaşırdık ve korkudan acı çığlıklar atarak geri kaçardır.
Çocuklar görmediği hayvanları görsünler, biraz hoşça vakit geçirsinler, ama o hayvanlar mahkumiyetlerinden dolayı hep mahkum olup ızdırap çeksinler. Kimi zaman aç kimi zaman tok, kimi zaman da susuz kalsınlar...
Dünyada bir çok hayvanat bahçesi gezdim. Pek çok hayvan gördüm. Buna Konya’da dahil. Hemen hemen tüm hayvanlar sanki sarhoş gibi, sağa sola kafa sallayıp hüzünlerini belli ediyorlar, gözlerinde ki mahkumiyet hüznü ile anlayanların yüreklerini yakıyorlar...
Evet, çocuklarımıza şunu bir türlü anlatamıyoruz. Bak yavrum bu hayvanların hemen hemen yüzde doksanı mutsuz ve bunlar gördüğün gibi hepsi sizlere teşhir edilmek için asli vatanlarından insanlar tarafından tutsak edilip getirilmişler ve özgürlükleri ellerinden alınmış bir tutam sevgi ve yiyeceğe muhtaç ve tutsaklar. Seslerini de asla çıkaramıyorlar. Sadece gözleriyle isyandalar..
Her hayvanın yaşam şartlarının farklı olduğunu düşünelim bir kere. Tropikal iklim ormanlarında özgürce yaşayan bir aslan Konya’nın kurak ikliminde, Berlin’nin Soğuk ikliminde nasıl mutlu olabilir veya olsun ki. Bu şehirlerin iklim şartlarına nasıl uyum sağlasın ki...
Bu hayvan hapishanesinde, söz de doğallık adı altında, sunnilikten başka bir şey yapılmıyor ki. Bir kafes içerisin de, biraz yemek, biraz su tamam işte o kadar. Onların mutlu olacağı bir yaşam ortamı ortada yok ki, mutlu olabilsinler!...
Selametle!....