
'SEDDİ ZERÂYÎ'
Mehmet Kaçar
Allah(c.c), biz insanları yaratırken, bizlere ihsan buyurduğu ve bizim onları sağlıklı bir şekilde sahiplenip korumamızı istediği bir çok emanetler vardır ve bunların bir kısmını burada sıralayacak olursak; beden emaneti, ruh emaneti, akıl emaneti, görme emaneti, düşünme emaneti, aile emaneti ve can emaneti ve diğerleri....
Beden dediğimiz topraktan yaratılmış olan bu emaneti koruduğumuz kadar bu ve beden de bulunan sırlar alemini tanıyıp korumamız da gerekiyor. İnsanın zorunlu olarak sınırlanan yerlere ve sınırlara azami ölçüde dikkat etmek gerekir. Bu sakınma şekli hem bir ilahi emir hem de içsel, şuursal bir konudur.
Yaratılışımız da bedenimize verilen sırlardan biri de ve yine vücudumuz da saklı bulunan “kıskanma” meylinin en çok kullanılması gereken yer yine can, ruh, takat, nefisle süslü yer bedenimiz olmalıdır.
Bunu yaparken de, işlediğimiz hataları diğer adıyla da günahları asla küçük görmemeliyiz. Unutulmamalıdır ki her küçük olan günah büyük olanı çağırır, “damlalardan göllerin oluştuğu” gibi...
Mesela çok sık başımıza gelen, kol bileğimizin açılması ya da bileğimizi açıkta bırakan yarım kol giyilen bluzlar yahutta dışarı çıkarken baş örtümüz’ün yarım olması şekilleri gibi. Ayak bileklerini açıkta bırakan araboy etekler veya -giyenler için- paçası kısa pantolon giyenler, erkeklerin ayak baldırlarını tamamen sıkan ve ayak bileklerinin yukarısında olan düdük pantolonlar, bunları giyenler şunu unutmamaları gerekir ki, bize mahrem olan herkesin yanın da rahatlıkla tercih edilebilmektedir ve bu tamamen yanlıştır. Hem görünüm ve hem de tesettür bakımından...
Asıl olan ise, namahremimiz olan kimselerin yanın da bileğimize kolluk takmak ise daha güzel bir davranış olacağı kanaatindeyim...
Üzerimize uzun kollu ve bolluk derecesi iyi olan bir tunik veya gömlek almamız, ahlaken ve görünüm olarak ise en güzel olanıdır. Araboy eteklerimizin altına da eğer ince çorap giymişsek bunu değiştirip ya kalın yada teni göstermeyen bir çorabı tercih etmelidir. Yahutta çok daha uzun yani etek boyu ayak topuğuna kadar uzun olan bir etek tercihi yapılmalıdır.
El ve ayak bilekleri, normal şartlarda yani özrü olmayan insanlar da, insanların fiziki yapılarının ip uçlarını gösteren, aynı zaman da alımlı ve dikkat çekici olan noktalardır. Ayak bileklerini apaçık ortaya çıkaran kısa pantolon modası, tesettürle bağdaştığını sanmıyorum...
“Aman canım sende!”, “bundan ne olacak canım!”, “küçücük bir şey!”, “şekille uğraşma!”, “bir şeyde olmaz zaten!” gibi görüş ve anlayışlar, öncelikle şuurla uyuşmaz, saniende “günahı küçük görmek” olacağından, bu da günahtır.
Unutma ki, “büyük göller, yağmur tanelerinden oluşur”, “yine o göllere düşen her damladan oluşan hâleler” gibi “gittikçe büyür, çoğalır ve etrafına büyük hâleler “ olarak yayılır.
İşte bu tür ciddiyetsizlik bir tesettür modeli de bizi örnek alanların çoğalmasına neden olur. Yani hâlelere dönüşerek büyümeye devam eder. O zaman da hem biz yakar hem de başkalarını yakmış olur. Ayrıca “bir kötülükte (günahta) çığır açacak olduğumuz dan dolayı, o çığırın günahından da bize her an hisse” düşecektir. Bunu da çok iyi düşünüp, hesaba katarsak, bu tür küçük hatalara daha çok dikkat edip küçük hatalara daha çok dikkat edip sakınacağızdır.
İslam inancında bir de “sedd-i zerayî” denilen bir mefhum da vardır ayrıca. Bu da şu manaya gelmektedir. “Harama giden ve götüren yolları tıkamak/kapamaktır”...
“Harama götüren yolları kapatmakta” her Müslüman ferdin kendi elinde olan bir şeydir. yani aklı selim sahibi ve şuur yaşına ulaşmış, bir Müslüman özgür(cüzi) iradesi ile günahı ve sevabı kendinin seçmesi gerekir. Yani hayrı seçme de, şerri seçme de kendi elindedir. Hayrı ve şerri kader olarak seçme kendi elindedir. Hayır ve şer yaratılmıştır. Hayır ve şerri seçme hakkı ise insana bırakılmıştır. İnsan oğlunun imtihanını burası oluşturmaktadır. seçme hakkı ve özgür iradesi olmasa idi, imtihana da gerek kalmazdı.
Ferler, hayır seçme hassasiyetini kendine bir görev edinerek, taşıyıp uygularsa, öncelikle kendisinin, sonra da toplumun harama meyli azalacak ve her geçen günde ortadan kalkacaktır.
Mesela, bir bayan olarak ailemizden olmayan(süt, kan ve nikah haramlığı), erkeklerle, her yerde, otobüste, dolmuşta, taramvay da, çarşıda, pazarda, avm’de, okulda, misafirlikte, düğünde, kısacası hayat ve yaşamın olduğu her yerde karşımıza çıkan ve kaçamadığımız bir durumdur. Günümüz de bu durumdan kaçmakta çok zor zaten..
Dış dünya da, onlarla karşılaşmamızın çok çeşitli nedenleri var tabi. Bir, zorunlu karşılaşmalar. Mesela hastalık gibi, birde kendi istek ve arzularımızla oluşan karşılaşmalar, piknik ve şehir gezintisi ve alışveriş gibi. Bir başka karşılaşma şekli ise buda nefsani arzular ve arzuya dayalı karşılaşmalardır.
Tesettürlü bir bayan yada erkek, eğer ki evinin dışında ki dünya da hâl, tavır, konuşma, gülme ve hareketlerin de özenli ve dikkatli olmalıdır. Böyle davrandığında özene-bözene yaşadığın da asla bir fitne ortamı oluşmaz.
Buna dikkat etmeyip de, hâl ve hareketlerinde, konuşmasında, gülmesinde, oturup kalkmasın da dikkatli olmazsa, fitne tohumları ekilir ve bu tohumlar da bir virüs gibi tüm vücudu, vücuddanda taşıp tüm toplumu sarar, yer bitirir. Tolum biztmezse de, yoğun bakıma sevk edilmiş olur. Tersi de, şehirli, medeni, inançlı, ahlaklı ve hastalıktan kurtulmuş bir toplumu oluşturur ki bu da İslam medeniyetinin adıdır.
Bu hadisenin düğümlendiği nokta ise, “ev oturmaları, toplu taşıt kullanımları, hastahane de doktor kuyrukları, alışveriş gezmeleri, piknik ortamları, denizlerde ki plajlar” ve benzerlerinden oluşmaktadır.
Bunların da kilit noktası vardır ki o da şudur. Yabancı erkek ve kadınlarla aynı yerlerde bulunmak zorunda kalınılmışsa, belki de en yakınımıza bile anlatmakta zorlandığımız durumların oluşmasına vesile olacak ve fitne tohumları saçacak ortamlardan uzak durmaya gayret etmemiz gerekiyor. İşte; İslam da oluşabilecek bu durumların adına da “Sedd-i Zerayî” denilmiştir.