Mehmet Kaçar

Pislik diyarında oturak merasimi!

Mehmet Kaçar

Avrupa’nın pislik diyarı olmaktan kurtuluşu özellikle on dokuz uncu asırdan itibaren görülmeye başlanmıştır. Bununla beraber, yirminci asrın başlarında bile pisliği ile yaşamaya devam etmiş yerler, ülkeler ve saraylar vardır.

Maks Kemmerich’in “tarihinde garip vakalar” adıyla Almanca’dan Türkçe’ye tercüme edilip 1936 yılında Ankara’da yayınlanmış olan kitabın 8-10 uncu sayfalarında bu durum şöyle anlatılmaktadır: “Paris’de on dördüncü Louis zamanında hiç kimse sokakta giderken pis bir şeyin başına dökülmeyeceğinden emin olamazdı. Ancak geniş caddeler biraz emniyetli idi. Dar sokaklarda insanlar gezemiyorlardı. Her an bir pencere açılarak süratle söylenen bir “Gare L’eau” seslenişinden sonra pencereden dışarıya bir lazımlık veya leğenin içerisindekileri fırlatırlardı.

İşte bu tür pislik tehlikesine karşı, insanlar şemsiye kullanıp ve yüksek topuklu ayakkabılar giyerlerdi. 1990-2008 yıllarında Almanya’nın başkenti Berlin’de bulundum. İlk yıllarda gazete dağıtıcılığı işi ile meşgul oldum ve şunu gördüm. Beş katlı eski binalarda ki hemen her katta 4 aile oturuyordu. Orta boşluğa sonradan tuvaletler(helâlar) monte edilmiş ve her 4 aile bir tuvalet kullanmakta ve her birinin birer anahtarı vardı. Boy abdestini yani vücudun yıkanmasını, haclı seferlerinde Müslümanlardan görmüşlerdir. Hatta, üzerlerine giymiş oldukları elbiseleri bir yıl geçmeden üzerelerinden çıkarmazlardı.

Avrupa şehirlerinin hiçbir sokağında bundan ve korkunç bir kokudan kurtulmak mümkün değildi. Avrupa şehirlerinde umumi (halka açık tuvaletler) olmadığı için sokak köşeleri, saraylar ve kiliselerin etrafı bu hizmetleri gören yerler olmuşlardı. Günümüz de dahi kilise bahçelerine asla gül çiçeği ekmezler ve göremezsiniz.

Paris’de “Palais de Justice” de ve hatta “Louvie” saraylarında bu nevi kirletmelere çok sık rastlanırdı. Bu sarayın avlusunda, salonunda, kapı arkalarında güpe gündüz bu nevi tabii ihtiyaçlar görülür ve bu duruma da hiç kimse bir şey söylemezdi.

Yalnız üçüncü Henri bu konu üzerine biraz titizlenmiş ve 1587 senesi ağustos ayında bir tebliğ ile her sabah kendisi uyanmadan önce, sayrın bahçesi ve salonlarında ki bütün pisliklerin temizlenmesini ve sarayın güzel kokularla kokutulmasını emretmiştir.

Buna rağmen İspanya, Almanya ve Fransa kral sarayları, hatta on dördüncü Louis döneminde şiddetli ve fena bir koku yayar ve bunu itriyat(güzel kokular) kokuları bile bastıramazdı.

Bunun için on yedinci asırda birileri lazımlığı ve komidini keşfetmiş, bu buluş saraylara kabul edilerek pis kokuların biraz olsun önüne geçilmeye çalışılmıştır.

Aynı kitabın 10 uncu sayfasında da pencerelerden sokağa lazımlık ve leğen dökme âdetinin ancak 1780 tarihinde yasaklanabildiği, 11 inci sayfasında ise, İngiltere’de helânın(tuvaletin) 17 inci asırda icad edildiğinden ve İsveç saraylarında ise yirminci asrın başlarında bile henüz helâ olmadığından herkesin, hatta misafir krallarla prenslerin bile koridorlardaki paravanların arkasına gidip def-i hacet ederlerken paravanların alt taraflarından ayaklarının göründüğünden bahis  edilmektedir.

Fakat bu manzara, İsveç saraylarında bir yirminci asır manzarasıdır. Ondan önceki asırlarda lazımlık ve leğen âlemleri yapıldığı da kayıt altına alınmıştır; yine bu kitabın 11 inci sayfasında bu hadise şöyle anlatılmaktadır:

“J.J. Rousseau saatlerce lazımlıkta otururdu. Orleans dukası aynı durumda ve hizmetkârları arasında Noailles dukasını kabul ve kendisi ile mülâkat yapmıştır.

Fransa Enstitüsü azasından tarihçi Frantz Funck Brentano’nun “La Societe sous l’ancien regime” adındaki yapıtında 1934 yılı Paris basımının 108 inci sayfasında da şu kayıt yer almıştır:

“Eski devirlerdeki kral saraylarının müthiş pisliği bilinen bir gerçektir. Onun için temizlik yapıldıktan sonra ardıç ağacı yakılarak güzel koku neşredilirdi. “

ynı kitabın 112 inci sayfasında da Fransa kralı on dördüncü Louis devrinde kralın her gece yapılan yatağa girme merasiminde bulunmuş olan Primi Visconti adındaki bir İtalya’nın kitabından şu fıkra yer alımıştır:

“Yatağa girme merasimi, kralın elbisesini çıkarıp ve nedimelerine(hizmetçilerine) hayırlı geceler temenni edip, rop doşambırını giydikten sonra def-i hacet için delikli iskemlesine (ortası oyulmuş sandalye) oturma anısını müsadifte bu merasime yalnız maiyyet soyluları  ile altmış bin gümüş akçe karşılığında ruhsatname(izin name) almış olanlar katılabilirlerdi.

Birçok kimseler bu ruhsatnemeleri(izin nameleri) yüz bin akçeye alabilmekte idiler. İşte bu suretle bu milletin nazarında krala ait her şeyin ne kadar kıymetli olduğunu kendi gözlerinizle görebilirsiniz.  Bununla beraber, bu kralın çok namuslu olduğu ve öyle bir vaziyet almasının da ihtiyaçtan çok merasim  icabı icradan başka bir şey olmadığı kayıt edilmiştir.  Selametle!

Yazarın Diğer Yazıları